Sidarta – Kitap Özeti 

             

Sidarta 

Hermann HESSE 

Çeviren: Kamuran Şipal

AFA yayınları  (üçüncü baskı,1994, 176 sayfa) 

“İnsanın kaderi ruhunda saklıdır” diyor Heredotes. Bu kitabı okurken sürekli bu cümle dolaşıyordu beynimin kıvrımlarında. Bu kitap bir arayış öyküsüdür;
bir  Hint’linin, Sidarta’nın öyküsü…

 Sidarta’nın arayışına tanık olduğumu düşünürken farkettim ki; bende  kendi arayışımı sürüdüyorum onun yanısıra.  Sidarta’yı benim gözümde bu denli değerli kılanın ne olduğu sorusuna cevap aradım sürekli. Sanırım; onun özgünlüğe olan inancıdır. Sidarta, çıktığı aydınlanma
yolunda, insanların rehberliklerine ve öğretilerine büyük önem veriyor en başta. Sonra, arayışlarını tamamlamış birine, bir “Buddha” ya rastlıyor: Onun
aydınlandığına inanıyor ama anlıyor ki onun öğretileri, onu aydınlatabilir ancak. Anlıyor ki, bu yola çıkan her insan, kendini aydınlığa  götürecek yolu
kendi bulmalıdır. Bir insanı aydınlığa götüren öğretiler, diğer insanları, aradıkları huzura kavuşturmaktan uzaktır.  

Ben bu yolculuktan kendi payıma birçok şey aldım: “Her şeyin birşey olduğunu, bu şeyin aynı zamanda kendim olduğu” sonucuna vardım Sidarta’yla birlikte.
Bu mükemmellikten başka bir şey  değildir. Mesala güneşin varlığı… Güneş herşeyin içinde var, bende var. Ben güneşim, güneşten bir parçayım. Aynı şekilde
her şeyin zıddı ile varolduğu gerçekliğidir. Olayları böyle bakınca, iyi-kötü kavramı anlamsızlaşıyor. Güneş bizi çok ısıtıp, sıcaktan bunaltığında onu
kötü olarak değerlendiriyoruz. Ama soğuyunca hava, onun varlığının iyi olduğuna karar veriyoruz. Şimdi bu nokta da güneşin varlığı iyi mi – kötü mü? Yanıt,
iyi ve kötü kavramının irdelenmesinde saklıdır.  Bu noktada “tasavvuf” edebiyatımızı anımsamadan edemedim. Yine “herşey akıyor” diyen Anadolu’lu feylesofları,
“Aynı ırmakta iki kez yıkanamazsın” diyen Heraklites’I anımsadım sık sık. 

Bakmak görmek değildir. Görmek içinde bilgi ve birikim gerekir. Anlamak içinde… Aslında sevmek, hoşlanmak, değerlendirmek,nefret etmek gibi tüm kavramlar;
edindiğimiz bilgilerin beynimizde  düzenlenmesi ve mantık zinciri ile birbirine bağlanması ile oluşan “bilinç” mekanizmasının olaylar karşısında geliştirdiği,
ürettiği tavırlardır, yanıt çeşitleridir. Sidarta, son tüm varlığından vazgeçtiği anda hissetiği budur: ruhunun hazır olması için sürekli öğrenmesi gerektiği,
yeniden olayları yeni bakışlarıyla görmesi gerektiğidir. Ruhun arayışı, ciddi bir bilinç gelişimine yol açıyor. Bu bilinçlenmeye yaşamın acılarını başka
bir gözle görüyor Sidarta, acılarına gülmeyi öğreniyor. Anlıyor ki acıları da sevinçleri kadar mükemmel ve onu ileri götürüyor.  Acılarını da sevinçleri
kadar seviyor. Sevgi, onun arayışında da en büyük rehber. 

Sidarta çıktığı bu aydınlanma yolculuğunu başarıyla tamamlıyor.  Tüm insanlarında, bunu gerçekten istediklerinde ulaşabileceğine inanarak. Bunun için öğretilere
değer verirken, onların baskısı altında kalmamanın gerekliliğini de önemle belirtiyor. Bazı şeyleri görememizin nedeni, başka insanların gördük dediklerine
inanıp, kendi gözlerimizi kullan(a)mamamızdır.  Kendine inan, kendini arayan, kendini bulan bir Hint’linin akıcı öyküsünde, söylediklerimden çok çok fazlasını
bulacağınızdan eminim.

1 Cevap
  1. 12 Ağustos 2009

Yorumunuzu Yazınız

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir