Maraş Adının Kaynağı
Domuztepe Höyüğü'ndeki kazıda tarih öncesi döneme ait seramikler, mühürler vs. eşyalar üzerinde resimlere rastlanmıştır. Bu çizimler arasında bitkiler, hayvanlar ve insan sembolleri bulunmaktadır. Açılan bir mezarda bir çok insan iskeleti görülmüştür. Bu örneklerle insanların ölü gömme törenleri hakkında bilgi sahibi olunmaktadır.
Domuztepe Höyüğü kazısı ve daha sonra yapılacak kazılarla Maraş bölgesinin yazı öncesi tarihi hakkında daha ayrıntılı bilgilere ulaşılması mümkün olabilecektir.
Domuztepe Höyüğü'nden başka Prof. Kılıç ÖKTEN'in Pazarcık çevresindeki Gani ve Bozdağlarının (Sarıl ve Ardıl köylerinin bulunduğu yer) güney yamaçları ile Maraş-Göksun yolunun sağına rastlayan Delihübek Dağı'nın eteğindeki Döngel Mağaralarında tarih öncesi devirlere ait bulguları ele geçirmesi, insanların binlerce yıldan beri buralara gelip yerleştiklerini göstermektedir. Maraş'ın Orta Tunç Çağı'nda önemli bir konumda Mezopotamya ve Kuzey Suriye'yi Orta Anadolu'ya bağlayan yol güzergâhında olduğu görülmektedir. Mezopotamya'dan yola çıkan tüccarlar Birecik'ten Fırat'ı geçtikten sonra Maraş-Göksun yoluyla Kaniş'e gitmekteydiler.
Hitit İmparatorluğu dağılınca onun yerine kurulan Genç Hitit devletlerinden Gurgum şehir devleti Maraş bölgesine hakim olmuştur. Asur kaynaklarına göre bu devletin başkenti Markasi'dir. Gurgum şehir devleti zamanından günümüze, iki önemli eser kalmıştır. Bunlardan biri meşhur Maraş Arslanı'dır. Bir zamanlar Maraş Kalesi'nde bulunan bu arslan heykeli Hititlerden kalan en önemli eserdir. XVII. yy.da Maraş'ı ziyaret eden Evliya Çelebi bu arslanın kalede olduğunu yazmaktadır. Bugün üzerindeki yazısı tamamen okunmuş olan Maraş Arslanı'ndaki ifadeye göre de Gurgum şehir devletinin merkezi Maraş'tır.
Bazen bağımsız bazen de Roma'ya bağlı, başkenti de Samsat olan Kommegene Krallığı, Maraş bölgesini de yönetti. Bu dönemde Sasanilerin Maraş'a kadar akınlar yaptığı görülmektedir.
Roma İmparatorluğu döneminde Maraş şehrinin adı Roma generali Caligula'nın onuruna Germenicia veya Germenika olarak değiştirildi. Roma İmparatorluğu döneminde oldukça gelişen Maraş, Doğu Torosların üzerindeki geçitlerden biri olması nedeniyle önemli bir ticaret merkezi oldu. Bu yol o dönemde Kayseri-Göksun üzerinden Maraş'ı ve Orta Anadolu ile Suriye'yi birbirine bağlıyordu.
Hititlerden kalan Maraş kalesi Roma İmparatorluğu zamanında tamir edildi. Maraş merkeze bağlı Göllü Köyü'nün 2 km. batısındaki Roma Nekropolü son derece önemlidir. Pazarcık ilçesine bağlı Evri ve Tilkiler Köyünün çevresinde tek parça kayalara oyulmuş büyük çaptaki su sarnıçları da birer Roma eseridir.
M.S.VII. Yüzyılın ortalarından itibaren X. yüzyılın ortalarına kadar Müslümanların idaresinde kalan Maraş, Kuzey Suriye'de kurulan Hamdanoğulları Beyliğ'nin zayıflamasından sonra 962 yılında Bizans İmparatorluğu'nun eline geçti. Türkler tarafından fethedilinceye kadar Hıristiyanların elinde kaldı. Bizans İmparatorluğu döneminde, İmparator III. Leon'un Maraş doğumlu olması nedeniyle şehre Krallar Şehri adı da verildi.
1018-1021 yılları arasında Çağrı Bey Doğu Anadolu Bölgesi'ne bir keşif hareketi yaparak Anadolu'nun siyasî, sosyal ve coğrafî durumu hakkında bilgi edindi. Anadolu, önce Bizans-Sasani çatışmaları sonra da Bizans-Müslüman Arap çatışmalarına sahne olmuştu. Savaş ve istila alanına dönüşen Anadolu topraklarında nüfus oldukça azalmış ve bu yüzden Türklerin yerleşebilecekleri bir alan haline gelmişti. Bu bilgileri elde eden Çağrı Bey, Maverâünnehr'e dönerek kardeşi Tuğrul Bey'e durumu arz etti.
Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'in 1047 de batıya doğru hareketiyle Türkmenler Anadolu'ya doğru girmeye başladılar. Tuğrul Beyin amcaoğlu İbrahim Yinal komutasındaki Selçuklu ordusu 1048 yılında Erzurum yakınlarında Bizans ve Gürcü ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu zaferin arkasından kazanılan 1071 Malazgirt Savaşı ile Anadolu'nun kapısı Türklere açıldı. Malazgirt kahramanı Alparslan, Anadolu'nun fethi için büyük kumandanlarını görevlendirdi.
Mısır seferi dönüşünde Yavuz İstanbul'a giderken Ali Bey de memleketine döndü. Beyliğin merkezini Maraş'tan tekrar Elbistan'a taşıdı. Ali Bey kendisini bağımsız bir devletin hükümdarı olarak görmekle beraber Osmanlı Devleti ile dostça geçindi ve Osmanlıların her yerde yardımına koştu. 1519 yılında eski Dulkadir toprakları olan Bozok (Yozgat)'da ortaya çıkan Celâl'in Osmanlılara karşı isyanını bastırarak, Celâl ve adamlarını ortadan kaldırdı. 1521 tarihinde Suriye'de Osmanlı Devleti'ne karşı, Memlük Devleti'ni yeniden kurmak için Canberdi Gazali büyük bir isyan başlatmıştı. Bu isyanı bastırmakla görevlendirilen Osmanlı komutanı Ferhat Paşa'yı beklemeden Canberdi Gazali'nin üzerine yürüyen Ali Bey, onu mağlup ederek katletti. Bu durum Ferhat Paşa'nın Ali Bey'i kıskanmasına neden oldu. Ali Bey Osmanlılara bağlılık göstermesine rağmen, kendini bir hanedan üyesi olarak görüyordu. Osmanlı Devleti ise onu bir sancak beyi olarak kabul ediyordu. Mısır ve Suriye'yi de fetheden Osmanlılar, toprakları arasında bağımsız bir devleti asla kabul edemezdi. Dulkadir ülkesinde Ali Bey'in bazı uygulamalarından rahatsız olan halkın Padişaha şikayetleri üzerine, Osmanlı Devleti Ali Bey'in ülkesine teftiş memurları gönderdi. Ali Bey içişlerine karışıldığını düşünerek gönderilen müfettişleri derhal katlettirdi. Bu olay iki taraf arasında bardağı taşıran son damla oldu. Ali Bey'i kıskanan ve ona muhalif olan Ferhat Paşa, Kanuni'den, onun katline dair bir ferman aldı. İran seferi bahanesiyle Tokat'a çağırılan Ali Bey, Artukova'da (Artova) oğulları ile birlikte 1522'de katledildi. Böylece Dulkadiroğulları Beyliği tamamen Osmanlılara bağlandı.
Dulkadiroğulları Beyliği topraklarından Maraş ve Bozok bağımsız sancaklar haline getirildi. 1531 yılında Dulkadir Eyaleti kuruldu. Maraş merkez olmak üzere Antep, Sis ve Bozok da bu eyalete sancak olarak bağlandı. Maraş'ın fethinden sonra burada görev yapan Osmanlı idarecilerine karşı sık sık isyanlar başladı. 1526 yılında Söklenoğlu Musa isyanı ortaya çıktı. Bu isyanın arkasından Atmaca adlı bir kişinin isyanı oldu. Atmaca, Karaman Beylerbeyi Hürrem Paşa'yı yenilgiye uğrattı. Sivas Beylerbeyi Hüseyin Paşa da Atmaca karşısında mağlup oldu. Oldukça kapsamlı olarak ortaya çıkan bu isyana Dulkadir halkından birçok insan katıldı.
Atmaca isyanının bastırılmasından sonra Dulkadirlilerden Zünunoğlu ayaklandı. Zünunoğlu Osmanlılara yenilerek İran'a kaçtı.
Aynı yıllarda Maraş ve Elbistan çevresinde Kalender Çelebi, etrafına 30.000 kişi toplayarak büyük bir isyan çıkardı. Toprakları ellerinden alınmış olan Dulkadir halkından bir çoğu bu isyana katıldı. Sadrazam İbrahim Paşa Dulkadir halkına eski dirliklerinin verileceğini vaad ederek bu isyanın bastırılmasını sağladı. Kanuni döneminde Maraş bölgesinde olan bu isyan hareketleri neticesinde şehir büyük zarar gördü. Bu yüzden yıkılan ve tahrip edilen Maraş Kalesi Kanuni zamanında imar edildi.
Yavuz Sultan Selim 1514 yılında Çaldıran Zaferi'ni kazandıktan sonra, Doğubeyazıd civarındaki Türkmen aşiretlerinden biri olan Bayazıdlı ailesini Maraş civarına yerleştirdi. Bu ailenin Maraş'a getirilmesinden sonra Dulkadirlilerle Bayazıdlı ailesi arasında büyük çekişmeler oldu. Osmanlı Devleti'nin desteğini elde eden Bayazıdlı ailesi Maraş tarihinde önemli rol oynadı. Bu aileden birçok kişi Maraş'ın idaresinde etkili oldu. Ailenin lideri İskender Bey'e Çavuşbaşılık rütbesi verilmesi ile Maraş'ta bu ailenin nüfuzu uzun yıllar devam etti. Bayazıdlı ailesinden birçok kişi gerek Maraş'ta, gerekse Osmanlı ülkesinin diğer yerlerinde önemli görevler üstlendiler. Dulkadir ailesi ise devlet idaresinden tamamen tasfiye edilemedi. Bu sebeple iki nüfuzlu aile arasındaki çekişme XIX. yüzyıla kadar devam etti.
Dulkadiroğulları döneminde Maraş ve Elbistan şehirleri bir beyliğin önemli merkezlerindendi. Bu yüzden bu iki şehirde önemli siyasî, ekonomik ve kültürel gelişmeler oldu. Ancak Maraş ve Elbistan, Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra diğer Anadolu şehirlerinden biri haline gelerek eski stratejik önemlerini yitirdiler.
1570 yılında Osmanlı ordusunun Kıbrıs seferine Maraş Beylerbeyi Mustafa Paşa da katıldı. Mustafa Paşa, Maraş'tan topladığı askerler ve 500 süvari ile Magosa istikametine gönderildi. Kıbrıs'ın fethi için Maraş'tan götürülen askerler önemli başarılar kazandılar. Kıbrıs'ın fethinden sonra Anadolu'nun diğer şehirlerinden olduğu gibi Maraş'tan da Türkler adaya yerleştirildi. Anadolu'dan Kıbrıs'a yerleşen Türkler ikamet ettikleri yerlere, geldikleri yerlerin adlarını verdiler. Adaya ilk çıkan Maraşlı göçmenler Magosa Limanı'nın hemen güneyine yerleşerek Kıbrıs’ta bugünkü Maraş şehrine isimlerini verdiler.
XVI. yüzyılın sonları ile XVII. yüzyıl başlarında Büyük Celâli karışıklığı olarak adlandırılan isyanlar sırasında, Maraş bölgesinde de birçok olaylar meydana geldi. 1599'da çıkan Karayazıcı isyanı sırasında Maraş bölgesi, eşkıyanın eline geçti. Maraş'ı ele geçiren Karayazıcı, şehri yakıp yıkarak Urfa'ya doğru kaçtı. Sokulluzâde Hasan Paşa, Karayazıcı'nın adamlarını Göksun ve Elbistan arasında mağlup etti. Bu savaşta isyancıların sayısı 30.000'i buluyordu. Bu isyanlar sırasında şehirler boşaldı ve köyler terk edildi. Can güvenliği kalmayan halk dağlara kaçarak Celâlilere katılmak zorunda kaldı. Hatta 1602 yılında Erzurum Beylerbeyi Mehmet Paşa, İstanbul'a yolladığı arzda Maraş halkından olup da topraklarını terk ederek Çıldır, Kars ve Gürcistan'a doğru kaçan büyük bir kalabalık olduğunu bildirdi.
İlimizin belli başlı dağları ise; Nurhak, Binboğa, Engizek, Uludaz ve Ahırdağıdır. Ceyhan nehri ile Aksu, Bertiz, Erkenez, Göksu, Göksun, Hurman, Körsulu, Sarsap ve Söğütlü çayları ilimizin başlıca akarsularıdır.
Toprakların %59,7’sini dağlar, %24'ünü platolar ve %16,3’ünü de ovalar teşkil eder.
Dağlar
İl kapsamı içinde belli başlı dağlık alanlar genellikle Güneydoğu Torosların uzantılarıdır. Bunlar Engizek dağı, Ahırdağı, Amonos ( Nur) dağları, Nurhak dağları, Kandil dağları, Sarımsak dağı, Düldül dağı ve Binboğa dağlarıdır. İl kapsamındaki dağlar üçüncü zamanın Alp sistemi kıvrım dağlarındandır.Bunlar çeşitli aşınmalarla düzleşmiş ve Neojen sonunda yükselmiş kırıklı ve kıvrımlı dağ sıralarıdır.
Hidrografya
Hidrografik açıdan en önemli akarsu Ceyhan nehridir. İlk kaynak yerleri Elbistan ovasını çevreleyen dağlardır.Uzunluğu 509 km. dir. Orta Toroslarda Nurhak dağından Söğütlü deresi adı ile çıkar. Hurman ve Göksun çaylarının birleşmesinden sonra Ceyhan adını alır. Engizek ve Ahır dağlarındaki boğazlardan geçerek Çukurova’ya girer. Misis tepelerini çevirdikteen sonra İskenderun körfezine dökülür. Yol boyunca bir çok dereleri toplar. Bunlardan Göksun çayı 115 km. lik uzantıya sahiptir. Binboğa dağlarından inen Kömürsuyu ile başlar. Ceyhan nehrinın bir diğer kolu ise Aksu çayıdır (150 km). Bu çay havzanın güneyinde Engizek dağlarında yer alan Kaya dibi mevkiinde , Küçükcerit köyünün doğusunda, kuvvetli bir kaynaktan çıkar.Erince dağının güneybatisından bir yarma boğaz vadi’den geçerek ve Sarayköyü yakınında Gölbaşı deprasyonuna açılır. Gölbaşı deprasyonunun taban sularınını da alan Aksu çayı İnekli gölünden itibaren güneybatıya yönelerek Pazarcıkta yer alan Kartalkaya Barajına dökülür. Aksu çayı daha ileride yan derelerden gelen sularıda toplayarak Kahramanmaraşın güneybatısında Sır Barajına dökülür. Kahramanmaraş ilinde Ceyhan nehri ve Aksu çayı dışında kalan sular genellikle Ceyhanın kolları olan küçük akarsulardır.İl’deki diğer akarsular arasında merkez ilçe’deki Deliçay, Erkenez çayı, Körsulu çayı, Peynir dere, Kerhan, Geben, Nurhak, Söğütlü, Hurman, Üngüt, Mismilli, Göksu ve Türkoğlunda yer alan Gökpınar gibi akarsular sayılabilir.
Kahramanmaraş ilinde doğal göl yoktur. Havzanın bataklık durumunda olan Gavur Gölü ise D.S.İ. tarafından kurutulmuştur . İl merkezinin kuzeyinde Ahır dağlarında ise mevsimlik olarak tektono-karstik özellikte Karagöl ve Küçük Göl bulunur.Ayrıca Kahramanmaraş ovasında Humaşır kaynağında küçük bir göl ve etrafında sazlık–kamışlık yer alır.
İl alanında Kartalkaya Barajı (Aksu çayı üzerinde,sulama amaçlı ve taşkınların korunması amaçlı, bitmiş durumda), Sır Barajı (Ceyhan nehri üzerinde, enerji üretim amaçlı,bitmiş durumda), Ayvalı Barajı ( Erkenez çayı üzerinde, içme ve sulama amaçlı, yapımı devam etmekte ve Kılavuzlu Barajı (Ceyhan nehri üzerinde,enerji üretimi amaçlı,yapımı devam etmekte), Menzelet Barajı (Ceyhan Nehri üzerinde, enerji üretim amaçlı) Berke Barajı (Ceyhan Nehri üzerinde, enerji üretim amaçlı) yer alır
Ovalar il alanının % 16.3’lük bir bölümünü kaplamaktadır.Ceyhan vadisi boyunca sıralanan bu ovaların başlıcaları Elbistan ovası ,Göksun ovası ve Kahramanmaraş ovalarıdır.
a) Elbistan Ovası
Elbistan ovası Kahramanmaraş İlinin kuzeyinde Binboğa,Nurhak ,Engizek ve Berit dağları arasında yer alan bir çöküntü ovasıdır. Yükseltisi 1100m.-1150m. Dir. Uzunluğu 50km. kuzey-güney doğrultusunda eni ise en çok 20 km. dir.Ova karasal Kuaterner tortullar (alüvyonlar) ile kaplıdır. Çevresi türlü yapıdaki Eosen flişleri,Kretase tabakaları ve serpantin kütlelerinden oluşan dağlarla, doğusu ve batısı Permo-Karbonifer katmanları, kristalin kalkerleri ve mermerlerden oluşmuş dağlarla, güneyi ise serpantin kütlelerinin geniş yer tutuğu yükseltiler ile çevrilidir. Ova kuzeyden Hurman çayı ve Söğütlü çayları ile beslenmektedir. Ovaya güneyden ise bir çok gür kaynaklar iner.
Güneyde yer alan Kahramanmaraş ovası tektonik kökenli alüvyal bir ovadır. Kahramanmaraş ovası, Afrika Göller bölgesindebn başlıyarak Kızıl deniz Lut Gölü ve Amik ovası boyunca uzanan Ürdün Graben sisteminin bir devamıdır. Ova çevresindeki tepeler ve dağlar 4. zamanda oluşmuştur. Kahramanmaraş ovasında 4. zaman yaşlı alüvyonlar yanında 3. zaman yaşlı alüvyonlarda vardır. Kahramanmaraş ovasının yükseltisi 450m.- 500m. dir.Ahır dağı ve Çimen dağı arasında yer alan Kahramanmaraş ovasının uzunluğu 40km., kuzey-güney doğrultusundaki genişliği ise yaklaşık 20 km.dir.
İlin kuzey batısında yer alır. Ceyhan ırmağının kolları ile ova sulanmaktadır. Kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanım gösterir. Yükseltisi 1000m.-1100m. dir. Ovanın uzunluğu 30km., kuzey-güney doğrultusundaki genişliği ise 20km. dir.Ova Dibek, Binboğa, Delihöyük, Berit, ve Armutyücesi dağları ile çevrilidir.
Kahramanmaraş’ın iklim özelliklerini ortaya koyabilmek için meteoroloji istasyonu bulunan yada DSİ tarafından kısa süreli rasatlar yapılan ilçelerin iklim değerleri karşılaştırmalı olarak incelenmelidir
Kahramanmaraş’ın yıllık ortalama sıcaklık değeri 16,5 °C,Pazarcık’ta 14,8°C Andırın da 13 C° iken Elbistan da bu değer 10,3 °C ye düşer.Yıllık ortalama sıcaklıklar güneyden-kuzeye, batıdan doğuya doğru yükseltiye bağlı olarak karasallığında etkisiyle bariz bir şekilde azalma göstermektedir.
Aylık ortalama sıcaklıların yıl içinde dağılışı ise ,Kahramanmaraş’ta 4,5°C Pazarcıkta 4,2 °CAndırında 3,2 °C, Elbistan da -3,7°C en soğuk ay ocaktır.
Aylık ortalama sıcaklıkların en yüksek olduğu ay Kahramanmaraş’ ta 28 °C,Pazarcık’ta 27,6°C ,Andırında 22,9 °C ile Ağustos,Elbistan’da 23 °C ile Haziran ayıdır.Aylık ortalama sıcaklıklar Ocak ayından Ağustos ayına kadar artmakta,daha sonraki dönemde Ocak ayına kadar düşmektedir. Kahramanmaraş’ta yılın dört ayında sıcaklık ortalamaları 23 °C nin üzerindedir.Bu özelliği ile merkez “Akdeniz termik rejim tipi’’ nin etkisi altındadır. Kuzey ve kuzeydoğusu ise “Karasal termik rejim tipi’’ özelliğine sahiptir.Bu durum kış mevsimi ılık yaz mevsimi ise sıcak olan Merkez ilçeyi “Denizel Akdeniz Termik Rejimi’’ n den “Karasal Akdeniz Termik Rejimi’’ne yaklaştırır.
Kahramanmaraş’ta yükseltiye bağlı olarak bitki örtüsü de değişmektedir.Çalı Formasyonu,Orman Formasyonu ve Alpin Formasyonu olarak üç çeşit bitki formasyonu görülmektedir.Bunlardan Çalı Formasyonu 500-1200 metreler arasında yer almaktadır. Karışık çalılardan meydana gelen bu bitki örtüsüne Maki Formasyonu denir.Maki Formasyonu içinde , Kermes meşesi, (Quercus coccifefa) Mazı meşesi (Q. İnfectoria), Laden (Ciftus salvifolius), Sandal (Arbutus andrachne), Zeytin (Olea europa), Diş budak (Fraxinus ornus), Sumak (Rhus coriaria), Akça Kesme (Phillyrea latifolia), Karaçalı (Paliurus spinachristi), Erguvan (Cercis siliquatrum) gibi bitki türlerine rastlanır. Kızılçam ormanlarının tahripleri sonucunda ortaya çıkan Kermes meşeleri daha çok plato alanlarında görülen Maki Formasyonunun önemli bir üyesidir.
900 ile 2000 metrelere kadar olan kısımlarda kuru ve yarı nemli olarak ayıra bileceğimiz Orman Formasyonu vardır.Burada iğne yapraklı ağaçlardan Kızılçamlar bol miktarda bulunmaktadır.Kızılçamların arasında kışın yaprağını döken ağaçlara da rastlanmaktadır.1400-2000 metreler arasında Karaçam (P.N igra), Göknar (Abief cilicica), Sedir (Cedrus libani), Ardıç türleri Meşe türleri , kızılçamların arasında karışık halde bulunmaktadır.
2000 metrelerin üzerinde ise Alpin Ot Formasyonunu görebiliriz. Geven(Astragalus) ,Burçak(Coronilla.sp), Menekşe(Viola.sp), Gelincik(Papaver.sp) ,Yumak(Festuca.sp) ,Çoban Yastığı(Acanthalimon.sp) gibi türlerin hakim olduğu bu formasyon Ahır ve Çimen dağının yüksek kısımlarında görülür.Kahramanmaraş da halen görebildiğimiz relik bitkilerden de anlaşılacağı gibi doğal bitki örtüsü ülkemizin her yerinde yüzyıllardır süren insan tahribiyle yok edilmiştir.Oysa bilinçli insanlar tarafından bilinçli bir şekilde korunsa gelecek için şimdiden iyi bir yatırım yapmış oluruz.
Yerleşim Birimi |
2000 Yılı Nüfus Sayımı |
Yüzölçümü (Km2) |
Nüfus Yoğunluğu |
|
Merkez |
Şehir |
326.198 |
2.956 |
157 |
Bağlı Belde ve Köyler |
139.172 |
|||
Toplam |
465.370 |
|||
Afşin |
Şehir |
35.834 |
1.428 |
65 |
Bağlı Belde ve Köyler |
56.884 |
|||
Toplam |
92.718 |
|||
Andırın |
Şehir |
8.311 |
1.162 |
35 |
Bağlı Belde ve Köyler |
32.740 |
|||
Toplam |
41.051 |
|||
Çağlayancerit |
Şehir |
12.642 |
417 |
71 |
Bağlı Belde ve Köyler |
16.938 |
|||
Toplam |
29.580 |
|||
Ekinözü |
Şehir |
6.880 |
595 |
29 |
Bağlı Belde ve Köyler |
10.222 |
|||
Toplam |
17.102 |
|||
Elbistan |
Şehir |
71.500 |
2.319 |
55 |
Bağlı Belde ve Köyler |
56.767 |
|||
Toplam |
128.267 |
|||
Göksun |
Şehir |
30.232 |
1.940 |
39 |
Bağlı Belde ve Köyler |
45.801 |
|||
Toplam |
76.033 |
|||
Nurhak |
Şehir |
8.118 |
1.219 |
14 |
Bağlı Belde ve Köyler |
9.142 |
|||
Toplam |
17.260 |
|||
Pazarcık |
Şehir |
24.374 |
1.710 |
42 |
Bağlı Belde ve Köyler |
48.254 |
|||
Toplam |
72.628 |
|||
Türkoğlu |
Şehir |
11.918 |
600 |
104 |
Bağlı Belde ve Köyler |
50.457 |
|||
Toplam |
62.375 |
|||
İl Toplamı |
Şehir |
536.007 |
14.346 |
70 |
Bağlı Belde ve Köyler |
466.377 |
|||
Toplam |
1.002.384 |
Köprü
Konaklama Tesisleri |
|||
Durumu |
Tesis Sayısı |
Oda Sayısı |
Yatak Sayısı |
Turizm İşletme Belgeli Tesisler |
3 |
151 |
300 |
Turizm Yatırım Belgeli Tesisler |
1 |
102 |
216 |
Turizm Deneme İşletme Belgeli Tesisler |
1 |
110 |
260 |
Belediye İşletme Belgeli Tesisler |
69 |
1.332 |
2.916 |
TOPLAM |
74 |
1.695 |
3.692 |
Yeme-İçme Tesisleri |
||
Durumu |
Tesis Sayısı |
Kapasitesi |
Turizm İşletme Belgeli Tesisler |
3 |
165 Kişilik |
Turizm Yatırım Belgeli Tesisler |
1 |
240 Kişilik |
Turizm Deneme İşletme Belgeli Tesisler |
1 |
150 Kişilik |
TOPLAM |
5 |
655 Kişilik |
Cumhuriyetin kurulması ile bütün yurtta olduğu gibi, eğitim ve öğretim alanında Kahramanmaraş'ta da yeni bir devreye girilmiş ve günümüze kadar hızlı gelişmeler devam ede gelmiştir.
Gelenek ve Görenekler
Genel Olarak: Toplumun yaşayış alışkanlıkları, dünya görüşleri hakkında bize bilgi veren en sağlam kaynaklar, şüphesiz o toplumun gelenek ve görenekleridir. Bunlar halk kültürünü kuşaktan kuşağa canlı olarak iletirler. Kahramanmaraş'ta bu durum canlılığını muhafaza etmektedir. Ancak zamanla o güzelim gelenekler hurafe haline gelmektedir. Bütün düğünlerin Çarşamba günü başlaması, çamaşır yıkamanın yalnız Salı ve Perşembe günü olması, bir kimsenin bir yere giderken ilk adımını sağ ayakla, yapacağı bir işe sağ elle başlaması, Cuma günü yolculuğa çıkılmaması, yeni doğum yapmış bir kadına albasmaması için yatağının altına soğan, sarımsak ve bıçak koymaları, bir kimse evden yolculuğa çıkarken arkasından bir kova su dökmeleri ve balkonun bir köşesine ayna koymaları... Bahtaçmak (Evlenemeyen kız ve erkeklerin bahtlarını açmak) için çarşaflı bir kadın Cuma günü Caminin kapısı önünde bekler, Cuma Namazından ilk çıkan adama elindeki kapalı kilidi açtırır. Kendi inançlarına göre artık o bekârın bahtı açılmış olur. Yeni yapılan bir evin damının ön kısmına nazar olmasın diye geyik boynuzu takarlar. Zifaf gecesi gerdeğe giren damat ve gelin kapıdan içeri girerken hangisi daha önce diğerinin ayağına basarsa evlilik hayatı boyunca ayağa ilk basan aileye hâkim olmuş olur. Kahramanmaraş halkı inanç ve geleneklerine çok bağlıdır. Bilhassa kadınlar bunlara çok önem verirler. Kahramanmaraş'ta kadınlar arasında kurşun dökme yaygındır. Bir kimseye nazar olmaması için kurşun döktürülür. Bir kimsenin yakın geleceğini bilmek için su içine kurşun attırılır.Kahramanmaraş'ın kendine has adetlerini, gelenek ve görenekleri eminizki ilginizi çekecektir.Bir halk kültürünün büyüyerek ne denli güçlü bir kültür oluşturduğunu göreceksiniz ve şehrimizin bu denli büyük bir kültüre sahip olan ender şehirlerden biri olduğunu bir kez daha anlayacaksınız
Kahramanmaraş’ta eskiden kullanılan yöresel kadı kıyafeti; Başta renkli veya beyaz poşu, sırtta üç etekli zıbın fistan, cepken, (Fermane) belde kuşak, ayakta topuklu kunduradan oluşmaktadır. Yöresel erkek kıyafeti ise; Başta poşu, keçe ve külah, sırtta renkli mintan üzerinde sırma ve simli cepken, belde simli silahlık, ayakta bordo siyah şalvar, çizme veya yemeni ayakkabı ve çoraplardan oluşmaktadır. Eskiden erkeklerin birçoğu sahtiyen ve gönden yapılmış çizme, postal çarık giyerlerdi. Kadınlar ise sahtiyen ve gönden yapılmış “Gülşeftali” veya sarı renkte ökçeli nalçalı “Edik” kaluç kundura giyerlerdi. Çoraplar ise yünden veya keçi kılından yapılmış dizleme idi.
Şirvani - Kına – Çenderme – Lor Paşa – Maraş üçayağı – Sado – Maraş Halayı – Bertiz – Dokuzlu – Demircioğlu – Kelek – Balbalı vs.
El Sanatları
Bakırcılık – Yemenicilik – Osmanlı Çarıkları – Ahşap Oymacılık – Sim- Sırma İşlemeciliği – İğne Oyası – Keçecilik – Semercilik – Külekçilik- Kuyumculuk
Nazarlıklar
İnsanlar eskiden beri kötü gözlerin iyi nesnelere dokunup zarar vereceğine inanmış, korunmak için çareler aramışlardır. Türkler, en iyi koruyucu olarak mavi boncuğu seçmişlerdir. Bu kelime Türk lehçelerinde, (Boncuk, Moncuk, Moyucak, Monşak) şekillerinde söylenmiştir. Türkler arasında koruyucu boncuğun mavi boncuk olmasına, ayrıca önem verilmesine mavi gözlü Türklere pek az rastlanması ve mavi gözlerde kemlik özelliği bulunduğuna dair inanç sebep olsa gerek. Eski Türkler atlarının boynuna tılsımlar astıkları gibi sancaklarının tepesine de koruyucu tılsım olarak boncuk takmışlardır.
Nazarlıklarda, zamanla çok çeşitli cisimlerin kullanılması adet olmuştur. Nazara inanma işi bugün bile Kahramanmaraş il merkezi ve köylerinde yaygın bir şekilde görülmektedir. Güzele, engine, üstün kabiliyet ve maharetlere sahip olanlara, işi iyi bilenlere, beden yönünden güçlü kimselere nazar değeceğine inanılmaktadır. Bazı kişilerin, özellikle gök gözlülerin nazarından korku duyanlar çoktur. Bu konuda türlü söylentiler vardır. Halk arasında, koşan bir atı bile durdurup çatlatacak kadar nazar sahibi kişilerin olduğu söylenir. İşi iyi giden insanların, gürbüz ve güzel çocukların, görkemli hayvanların hastalık ya da ölümlerinin nazara bağlandığı çok olur. Bu inanış öyle geniştir ki, araba, öküz, inek, bağ - bahçe ve ekinlere bile nazar değer. Nazar değmemesi için türlü nazarlıklar kullanılır. Bunlardan gök boncuk başta gelir. Diğer nazarlıklardan bazıları şunlardır:
İğde Çekirdeği, Göz Boncuğu, Şap, Yılan Kemiği, Küçük Kaplumbağa Kabuğu, Küçük Çakı, Makas, Karaçalı dalından muska şeklinde kesilmiş bir parça, Hayvan Boynuzu, Öküz, At, Karaca gibi hayvanların kafa tasları, At Nalı vs. Bunlardan taşınabilecek küçüklükte olanlar çocukların omuzlarına ve beşiklerine asılır. Hayvanlara ait kafa tası, boynuz ve nal gibi cisimler göz değeceğinden korkulan dükkân, ev ve benzerlerinin gözler görülebilecek uygun yerlerine asılır. Ayrıca araba ve görünüşü etkili olan binaların ön cephelerine "Maşallah" yazılır. Taksilerde, kamyonların şoföre yakın yerlerinde gök boncukla birlikte bir parça şap asılı olduğu çok görülmektedir.
Nazar değdiğine inanılan çocuk ve büyüklere, nazarın bozulması için şu işlemler yapılır:
1- Bir hocaya okutturulur.
2- Ateşe üzerlik atarak çıkan dumanın nazar değenin üstüne gelmesi sağlanır.
3- Kömür sayılır.
Düğün Adetleri
Ne acı... zaman maalesef bir çok eski ve güzel geleneklerimizi unutturmuştur. Ama yinede unutulmayan örf ve âdetlerimiz oldukça çoktur. Bunlardan biride Kahramanmaraş'taki "Düğün Âdetleri"dir. Toplumsal olaylardan biri olan düğünlere dünyanın çeşitli ülkelerinde çeşitli şekillerde rastlayabiliriz. Bunlardan çok garipleri olduğu gibi, âyin, şölen, oyun ve tören gibi harikûlâde olanları da vardır.
Halk çoğunluğunu orta tabakanın teşkil ettiği Kahramanmaraş'ta yüzyıllardan beri süregelen düğün âdetlerini bugün de her mahallede, her evde ve her mevsimde görebiliriz. Yabancılar için gayet orijinal ve hoş, düğün sahipleri için gerekli ve çocuklar için bir eğlence olan bu güzel düğün âdetlerini, dolayısıyla mutlu bir yuvanın kurulabilmesi için gösterilen bu çabaları, kız görme, şerbet, nişan, kına, gelin getirme, düğün, nikâh, gerdek ve el öpmeler diye özetleyebiliriz.
Görücü (Kız Görme)
Kahramanmaraş'ta evlenmelerin büyük bir kısmı görücülerin aracılığı ile olur. Aileler oğulları evlenme çağına gelince kız görmeye başlarlar. Aile bu işle uğraşmakta gecikirse oğulları bu arzuyu bazı hareketlerle ifade eder. Örneğin; askerden gelmişse nüfus kâğıdını, terhis tezkeresini ailesinin görebileceği yere koyar. Elbisesini suya ıslatıp yıkamadan asar. Burada şu yaygın fıkrayı anlatalım:
Oğulları evlenme çağına gelmiş olan anne ve baba maddî yetersizlikten dolayı. Evdeki eşeği ve yaşlı öküzü satıp oğlanı evlendirmeye karar verirler. Konuşmaları kapı aralığından dinleyen genç sabırsızlıkla beklemeye başlar. Fakat günler geçtiği halde ailesinde bir hareket göremeyince sabırsızlanan genç bir gün konuşma arasında, "Hani hiç eşek, öküz lâfı etmiyorsunuz der".
Kız görmek için Pazartesi ve Perşembe günleri uğurlu sayılır. Görücüler, oğlanın babaannesi, teyzesi ve diğer yakın akrabaları bir Pazartesi veya Perşembe günü kız evine giderler. Görücülere kahveyi evin gelinlik kızı getirir ve kahveyi ikram ettikten sonra oda kapısının yanında, uygun bir yerde elindeki kahve tepsisini göğsünün hizasında tutarak bekler.
Görücüler kızı beğenirlerse anne, babaya "Menendimizi bulduk" der. Baba da kızı bir araştırır. Pazartesi ve Perşembe günü görücüler tekrar kız evine giderler. Kızın annesi "Hoşgeldiniz, hangi rüzgar attı sizi buraya" der. Görücülerden en yaşlısı "Hoş bulduk" der. Oğlanın anası da , "Niçin geldik, sorsana" der. Kızın anası sorunca, "Allahın emri Peygamberin kavliyle kızınızı oğlumuza istemeye geldik" derler. Kızın anası da "Allah yazdıysa bizim ne söyleye hakkımız var" der. Görücüler giderken kız evi kesin cevap için üç gün izin ister. Görücüler de "Peki ama üç gün sonra kızı almadan gitmeyeceğiz" der. Bundan sonrada kız evi de oğlan hakkında soruşturmalarını yapar. Üç gün sonra kaynana birkaç kişiyle gelir, "Rast gele" der içeri girerler. Hoş beşten sonra kızı vermeyeceklerse "Kızımız daha küçük" diye baştan savarlar. Vereceklerse, kız evi naz evi olduğundan birkaç hafta nazlanırlar. Bir top inci, 20 - 25 tek ince bilezik, 10 - 11 çift burma bilezik, bir gerdanlık istenilir, yol parası ve kızın ağırlığı tespit edilir. Zenginlerse, kız evinin istediği şeyleri verirler ve şerbet günü tayin edilir. Kız evinin isteklerini veremeyenler geri çekilmek zorunda kalır.
Şerbet
Şerbet günü, bir Pazartesi veya Perşembe günüdür. Her iki ailenin tuttuğu kadınlar tarafından hısım ve akrabalar şerbete davet edilirler. Konuklara oğlan evi tarafından gönderilen meyve, tatlı ve çerezler ikram edilir. Yine oğlan evinin gönderdiği şeker şerbet yapılır. Şerbet dağıtılırken kaynana kız yüzük takar. Hocalar dualar okur.
Ağırlık
Tespit edilen bir günde kızın ve oğlanın akrabaları, daha önceden kararlaştırılan eşyaları kız evine verirler.
Düğün Hamamı
Kız evi, oğlan evinin kiraladığı hamama yine akrabaları ile giderler. Gelini kız evi soyar. Yıkandıktan sonra iç çamaşırlarının üzerine sevaî (Yöresel bir nevi işlemeli önü açık, yakasız özel giysi) giydirilir. Saçları örülüp altın mahmudiyelerle süslendikten sonra başı bağlanır. Baş bağlayacak kadın iş bilir, elinden su içilir, maya çalınca tutacak, pekmez ebeleyecek (Mayalayacak) cinsten olmalıdır. Aksi halde gelinin çocuğu olmayacağına inanılır. Bundan sonra gelinin ön tarafına yeşil, arka tarafına kırmızı olmak üzere iki tane duvak bağlanır, ayağı sarı edik (Çizme vari ayakkabı) ile çorap giydirilir. Kollarında kırmızı kurdela bulunan sağdıçlar gelinin yanlarında; natırönde, arkasında da kız evinin gelin olacak çağa gelmiş kızları bulunur.
Kına
Çarşamba günü öğleden sonra oğlan evi, kız evine gider ve kaynanasının eli geline öptürüldükten sonra kaynana gelinin avucuna kına koyar. Burada kullanılan tahta kaşık oğlan evin gider. Herkes gittikten sonra gelin avucundaki kınayı evin duvarına çarpar. Bu davranışı gelinin o kına gibi tertemiz evi bırakmış olduğuna delalet eder.
Gelin Getirme
Zamanımızdan 25 sene önceye kadar gelin atla getirilirdi. Bugün ise arabalarla götürülüyor. Araba geleneği de önemlidir. Araba ne kadar çok olursa düğün o kadar şerefli sayılır. Gelin arabasının önüne halktan ip geren olursa şoförün yanında oturan kayın peder, avuç dolusu bozuk para fırlatır. Gelin oğlan evinin kapısında kayın pederinin elini öper, kaynana gelinin ayağı önünde boş bir şişe kırar ve çocuklara para atar. Gelin merdivenden çıktıktan sonra kaynananın kolunun altından geçer. Kaynana geline bir nar verir, gelin bu narı duvara vurup parçalar. Kınanın karıştırıldığı kaşığı gerdek odasının ortasında kırıp yere atar.
Gelin
Perşembe günü sabahı gelinin eline ayağına kına yakılır. Saçı güzelce taranır ve elbiseleri giydirilir. Düğün türküsü ve oyunlarla geçirilir. Erkekler gazel söyler, halay çekerler. En büyük ödev abdal davuluna ve Belediye Bandosuna düşer. Oyun oynayan ne kadar çoksa düğünün namı o kadar büyük olur. O gün herkese izzet ikramla "Velime Yemeği" yedirilir, velime yemeği çok kere lâhmacun, patates sulusu, pirinç pilavı ve hoşaftır. Özel olarak çörekte ikram edilir.
Dini Nikah
Çoğunlukla öğleden sonra yapılır. Kız ve oğlan vekilleri, şahitleri, imam efendi ve oğlan ile kızın babaları bulunur. Kızın vekilliğini kendisine nikah düşmeyen bir kişi üzerine alır. Vekillik alırken bu adam şahitlerin huzurunda geline üç defa "Beni vekil kabul ettiniz mi?" diye sorar, kızda "Evet" der veya sükût ederse "Sükût ikrardandır" deyip vekilliğini alır. İmam efendi nikah kıyar.
El Öpme
Damat, gelin ve yakın akrabaları Pazar'a rastlayan bir günde kız evine el öpmeye giderler. Damat, kayın peder ve kaynanasının elini öper. Ölünceye kadar devam edecek mutluluk temeli bugün atılır.
Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine..
Kahramanmaraş İlinde Doğum Üzerine İnanışlar
İl merkezi, ilçe ve köylerimizde öteden beri yeni doğan çocuklara yapılan işlem türlü özellikler göstermektedir. Bunlardan yaygın olanları şöylece toplayabiliriz.
Çocuk doğunca göbeği, beş parmak ya da bir süngüç (Baş parmak ile şahadet parmağı arasındaki uzunluk) yukarıdan makasla kesilir. Biraz daha yukarıdan kesilirse sesinin güzel olacağına inanılmaktadır. Çocuk oğlan olursa kesilen göbeği "Ahırcı olsun, malcı olsun, çiftçi olsun" diye ahıra gömülür. Kız olursa "Don (Çamaşır) yusun, çalışkan olsun, temiz olsun diye suya atılır.
Ebe göbeği keserken çocuk kız ise, çoğunlukla Peygamber ya da uğurlu saydıkları kişilerden birinin adını göbek adı olarak koyar. Loğusa'ya üç güne kadar su verilmez. Önce yağ ile pekmez karışımı hafifçe kaynatılıp içirilir. Bu üç gün içinde yoğurt ve süt vermeyi de doğru bulmazlar. Çocuk doğunca ebe tarafından tuzlanır. Bu işi, ağzı ve bedeni kokmasın, çocuk sağlam ve pişkin olsun diye yaparlar. Yıkama işi doğumdan 5 - 10 dakika sonra yapılır. Çocuğu yıkarken ayaklarından tutup baş aşağı sallandırmak adettir. Bu iş yapılırken "Boynu ve kolları uzun olsun" denir. Sonra kundaklayarak beşiğe konur. Aradan üç gün geçince çocuğun altına toprak bırakılır.
Çocuk yürümeye geçinceye kadar toprak koyma işi devam eder. Toprakta yatan çocuğun gürbüz olacağına inanılmaktadır. Üç ezan sesi duyulmadan çocuğa meme vermek doğru sayılmaz. Asıl adının da, yaşlı bir kişi tarafından çocuğun kulağına ezan okunarak verilmesi şarttır.
Çocuk kırkını doldurmadan önce bulunduğu odaya su konmaz. Konursa çocuğun şeytanlar tarafından suda boğulacağına inanılır. Kırkı çıkmayan kadın ve çocuklar, diğer kırkı çıkmayan kadın ve çocukların yanlarına alınmaz. Alınırsa kırk basma durumundan korkulur. Kırk basan çocuğun hastalanıp öleceğine dair inançlar yaygındır. Komşu bulunan kırklı kadınların birbirlerine gelmeleri mutlaka gerekirse dikiş iğnesi verip öpüşürler. Yeni doğan bir çocuğun yanına çocuğu durmayan bir kadın sokulmaz. Şayet gelirse çok dikkat edilir. Çocuğu durmayan kadının öbür çocuğun üzerine silkelenmesinden korkulur. Bu davranış olursa çocuğun öleceğine ya da sakat kalacağına inanılır. Silkelenen kadın kendi çocuğundaki yaramazlığın öbür çocuğa geçeceğini sanır. Öbür tarafta bunu böyle düşünür. Bu silkinme olayına "Tıbıkası Geçti" denir. Çocuğun göbeği düşmeden komşulara evden hiçbir şey verilmez. Kırklı çocuğu evde yalnız bırakmazlar. Baş ucuna ya Kur'an-ı Kerim ya da bir süpürge koyarlar.
Doğumdan kırk gün sonra çocuk ve ananın kırkı çıkarılır. Bunun için en az kırk delikli bir süzgeç yahut hamam kesesinden üç tas su geçirmek şarttır. Bu üç tas su ana ve çocuğun başından aşağı dökülür. Tastaki suyu dökmeden önce, bunu yapacak olan kadın, "Kırk, kırk, kırk, ..." elini tastaki suya kırk defa çarpar. Hamam olan yerde, doğuran kadın hastalıklarını atmak için terletilmesi yoluna gidilir. Bundan başka, bir yumurtanın içine türlü baharat karıştırılarak bedenine sürülür. Bazı yerlerde doğumun yedinci ve yirminci günlerinde de kırk çıkarma işlemleri yapılmaktadır.
Kahramanmaraş'ta Ölüm İle İlgili Adetler:
Ölüm Döşeğinde:
a) Helâlleşme : Hasta ölüm döşeğine düştüğü zaman yakınları tarafından "Başı beklenir". Yani ölümüne intizar edilir. Başı beklenen, yani ölüm döşeğinde bulunan bir hastanın hısım, akraba, dost, arkadaş, tanıdık ve meslektaşları gibi yakınları helâlleşmek üzere ziyaretine gelirler. Ekseriye şu mealde konuşmalar yapılır.
- Hasta ölmemişte başında bekleyen ölmüş... Allah imandan ayırmasın, hepimiz ölümlü dünyadayız; o yolun yolcusuyuz... gibi teselliyi müteakip,
- Hakkını helâl et, bizden yana da helâ olsun, şeklinde helâlleşme ifa edilir.
b) Vasiyyet : Ölüm döşeğindeki hastaya en yakın tarafından vasiyeti olup olmadığı sorulur. Esasen, ihtiyatlı Müslümanlar daha önceden vasiyetnamelerini yazarak hazırlarlar. Bu gibiler, vasiyetnamelerinin yerini soruya cevaben bildirirler. Gerek yazılı vasiyetname bırakanlar, gerekse şifaî vasiyette bulunanlar İslâm dinine göre en çok mallarının üçte birini vasiyet edebilirler. Bu hususa riayet edilerek yapılan vasiyetler, vereseleri tarafından aynen yerine getirilir. Vasiyet eden hasta alacaklarını ve vereceklerini beyan eder ve ayrıca hayır işi için harcamasını istediği meblağı bildirir. Bunu yaparken:
- Ya Rabbi, sen beni kuluna borçlu, huzuruna suçlu çıkarma, der ve bunu hastalığı devamınca zaman zaman da tekrarlar.
c) Haleti Nezi (Son Nefes) : Hastanın ahirete intikali esnasında İslâmın manevî huzurunu telkin ve uhrevi havayı teneffüs ettirmek gayesiyle hastanın "Başını beklemek" için toplanan yakınlarından bazıları Kur'an-ı Kerimden YÂSİN sûresini okurlar, bazıları da hastanın duyabileceği sesle "Şehadet Kelimesi" kelimesi getirirler ve hastanın da son nefeste Şehadet Kelimesi getirmesine yardımcı olurlar. (Hasta gözünü kapayınca Kur'an okumaya son verilir. Ta ki, yıkanıncaya "gasl"e kadar).
Ölüm haberi mahalle cami ve birçok minarelerde müezzinler tarafından (Selâ vermek suretiyle duyurulur. Selâ olarak yunus Emre'den "Yalan Dünya" ilâhisi veya şu ayet usulüne göre söylenir "Lailahe İllallah Vahdehu Laşerikeleh. Lehülmülkü ve lehülhamdü yuhyi ve yümit. Biyedihil hayr ve hüve alâ külli şey'in kadir. Ve İleyhilmasir, İnna Lillah ve İnna İleyhi Raciûn". Üç defa tekrarlandıktan sonra ölenin kimliği açıklanarak duyurulur ve "Allah Rahmet Eylesin" denir).
Ölü Selâsına bir Örnek;
Umulmaz bir vefâ senden
Yalan dünya değil misin
Erişmez hiçbiri gamden
Viran dünya değil misin
Niçin gafil yaşarız biz
Bu dünya fâni bir dünya
Hiçbir şeye güvenmeyiz
Akıbeti ölüm zira.
Bunu takiben ceset tabuta konulur. Vazifeli veya bir büyük tarafından umuma hitaben:
- Hakkınız Helâl Edin, denir ve tabut, baş tarafı öne gelmek üzere evden çıkarılır. Bu anda kadınların feryadı ve ağlaşmaları son haddini bulur.
Cenaze umumiyetle en yakın Cami'ye, Kahramanmaraş'ta çok defa Ulu Cami'ye getirilir. Namazı kılınır ve namazı müteakip cemaatten biri yüksek sesle:
- Nice Bilirsiniz? Diye cemaate sorar.
Cemaatte hep birden:
- İyi Biliriz, Allah Rahmet Eylesin, derler.
Yolda rastlayanlar son vazife olarak tabutu en az 7 ila 10 adım omuzlayarak taşırlar. Her taşıyan şunlardan birini söyler:
- Allah Rahmet Eyleye.
- Mekânı Cennet Ola.
- Peygamber Efendimiz Şefaatçisi Ola.
- Sûali Kolay Gele.
- Allah Cennette Cem Eyleye.
- Yattığı Yer Nur Ola.
- İlk Gecesi Âsan Gele.
- İmanı Kamil Ola vs.
Böylece mezara kadar götürülür.
d) Mezarlıkta : Mezarlığa girilince tabut hazırlanmış olan mezarın yanı başında toprağa konur. Cemaat bundan önce oturamaz. Mezarcı vazifesini yapar. Yakınları cenazeyi mezara indirir. Üç avuç toprak okunur ve mezara serpilir. Üç avuç toprağın okunması, ilki insanın topraktan yaratıldığı, ikincisi tekrar toprağa verildiği, üçüncüsü ba'sübadel mevt'i ifade eden dualarla olur.
Bundan sonra mezarın üzeri toprakla örtülür ve dinî merasim başlar. Vazifeli hoca dua okurken cemaat Amin" der. Dua sonunda Fatiha okunarak cemaat mezarlığı terk eder ve vazifeli hoca Dinî Telkin yapar. Bu telkin ölünün anasının adı söylenerek yapılır.
Cemaat mezarlığı terk ederken tabutun üzerine örtülmüş olan ve daha çok âdet veçhile halı mahalle camiine sergi olarak verilir. Sıcak havalarda mezarlığa çağrılan meyan şerbetçileri, limonatacılar cemaate ölünün ruhu için bol bol şerbet e limonata dağıtırlar (Sebil).
Mezarlıktaki merasimlerden sonra cenaze evine taziyeye gidilir. Taziyeler üç gün devam eder. Bu üç gün içinde ölünün yakınları, dostları ve komşuları tarafından ölü evine çeşitli yemekler gönderilir. Bu suretle kederli aile yemek pişirme külfetinden kurtarılmış olur. Aynı zamanda fazla gönderildiğinden yemekler ziyaretçilere, fakir - fukaraya da ikram edilir. Ölü evinde ölenin ruhu için Aşrı Şerifler okunur, tevhit yapılır. Ölüyü hayırla anmak için zaman zaman Mevlid-i Şerifler okutulur.
Yukarıdaki anlatılanlar il hudutları dahilinde ufak farklarla uygulanır.
Osmanlılar döneminde saraylarda "karsambaç" adı verilen bir yiyecek türü varmış... Bu yiyeceği
yapmak için, dağların pek güneş görmeyen yamaçlarında kuyular açılır ve bu kuyular kış
mevsiminde karla doldurularak saklanırmış. Yazın sıcak günlerinde, süt ve diğer çeşitli meyve
suları bu karla karıştırılarak soğutulurmuş (Bu halen Kahramanmaraş'ta yapılıyor). Daha sonra bu karışıma o sıralarda Halep'ten gelen şekerde eklenmiş. Zaman zaman şekerin dışında pekmez ve balda
katılmış.
Osmanlı saraylarına ve asil konaklarına yabani orkide (sahlep) satan Maraşlı Osman Ağa,
yörede "cinsel gücü artırıcı" olarak bilinen bu içeceğin artanını bir gün saklamak için kara
gömmüş.Ertesi günü baktığında, sahlebin kıvamındaki değişiklik dikkatini çekmiş. Süt, şeker ve
sahlep karışımının yoğunluk kazandığını ve sakız gibi uzadığını görmüş. Bu yeni gıda maddesinin
tadına bakan herkes pek çok sevmiş. Sahlepli karsambaç olarak başlayan bu gelişme üç kuşak
sonra Maraş Dondurması olarak tanınmaya başlamış.Kahramanmaraş'ı çevreleyen Ahırdağı'nın
yamaçlarında özellikle kekik, keven gibi rayihalı otlarla beslenen keçilerin sütünden, birinci kalite
sahlepten üretilen bugünkü Kahramanmaraş Dondurmasındaki en büyük özellik sütün keçi sütü
olmasından kaynaklanıyor. Ahırdağı yamaçlarında beslenen keçilerin sütü önce bir eksper
tarafından kontrol ediliyor. Özellikle sütteki yağ oranının belirli bir yüzdenin altına düşmemesi
gerekiyor. 90 derece sıcaklıkta kaynatılan sütler, mikroorganizmalardan arındırılıyor. Daha sonra
bu süte önce sahlep, ardında şeker katılıyor. İyice karıştırılan bu karışım, 6-8 saat dinlendirdikten
sonra eksi 6 derecede soğutulduktan sonra tüketime sunuluyor.
İçerisinde A B C D ve E grubu vitaminleri ile kalsiyum fosfor, magnezyum, sodyum, potasyum
demir ve çinko gibi minerallerde bulunan Kahramanmaraş dövme dondurmasının 100 gr. sade
dondurmada 135 mg kalsiyum, 115 mg fosfor, 100 mg. sodyum, 160 mg. potasyum, 0,1 mg.
demir, 130 mg. A vitamini, 0,21 mg.E vitamini 0,25 mg. B vitamini ve 0,13 mg. diğer vitaminlerden
olduğu tesbit edilmiştir.
Bugün, Kahramanmaraş dövme ve meyveli dondurma çeşitlerinin, Yaşar Dondurma (Mado), Ferah
Dondurma (Edo) ve Kervan Dondurma (Alpedo) kuruluşları tarafından yurt içi ve yurt dışında
dağıtımı yapılmaktadır.
Kahramanmaraş Dondurması halen A.B.D., Avustralya, Almanya, Birleşik Arap Emirlikleri, Bulgaristan,
Çin, İngiltere, G.Kore, S.Arabistan, Tunus, Yugoslavya, Kıbrıs, Mısır gibi ülkelere Mado ve Edo
Yemekler (Yöre Mutfağı)
Yöremizde kültürel değerlerin bir öğesi de yemek ve tatlılardır. Özellikle yöremizde kış için
tarhana, bulgur, döğme, nişasta hazırlanır. Biber, patlıcan, kabak, bamya ve fasulye gibi yiyecekler
kurutularak saklanır. Kahramanmaraş'ta yaylacılığın olduğu kesimlerde yağ,. peynir ve yoğurt yaz-
kış beslenmenin ana öğeleridir. Genel olarak Et ve döğme, bulgur gibi ürünler beslenmede
önemlidir. Hemen her türlü yemekte kırmızı biber kullanılır.
Geleneksel et yemeklerinin başlıcaları
Saç kavurması, Yahni, Külbastı, İçli Köfte, Et böreği ve Leğen çorbasıdır. Etlilerde baharat
kullanımı yaygındır. Bezdirme, bazlama, yufka, şepit ve bükme yörenin ekmek türleridir.
Yöreye özgü yemekler
Çorbalar
Tirşik Çorbası, Ekşili Çorba, Dövmeli Mercimek Çorbası, Yoğurtlu Dövmeli Çorba, Maraş Paçası.
Lapalar
Pıtpıt Lapası, Bulamaç, Kabak Lapası.
Köfteler
Simit, Kısır, İçli, Sömelek, Suluyağlı, Ekşili, Yoğurtlu, Yavan, ve Eşkili Aya köfteleridir.
Pilav ve Börekler
Maraş pilavı, Döğme aşı, Tavuklu pilav, Peynirli Börek, Çökelekli börek, Bayram çöreğidir.
Tatlılar
Dondurma, Un sucuğu, Pestil Sucuğu, Harmanda baklava, Fıstık ezmesi, Bastık, Pestil,
Çullama, Kırma, İlende, Hapısa, Gün pekmezi ve Ravanda'dır.Kahramanmaraş'ın döğme dondurması, baklavası, fıstığı, kırmızı biberi ülkemizde ve ülke
dışında da İlimizin tanıtımında etken olmuştur.
ya ben 1000 soruyu 1 günde nasıl çözcem.