ZİNCİRLEME

ZİNCİRLEME

Selvinaz, o gün de bir önceki gün gibi, yarın olacağı gibi sabah erkenden kalktı. Ankara’da yaşayan ve işine otobüsle giden herkes gibi kırk beş dakika sendromu yaşıyordu. İş yerine gitmek için aktarmalı otobüse güç bela bindi… Elbette seçeneksiz değildi, kimse ona elin adamlarıyla yapış yapış git demedi. Bir buçuk milyon lira daha verip halk otobüsüyle ya da dolmuşla da gidebilirdi. Ama hesap basitti kırk beş dakika ile aktarmalı giderse günlük bir buçuk liradan ayda 45 lira kar ediyordu, bir de bunun gelişi var 90 lira, yevmiyesi 60 lira olan bir işçi için göz önünde bulundurulması gereken bir durumdu. Otobüse binince sırtını sağlama alacağı bir kadın aradı gözleri, arkasını hemcinsine döndü. Akıllı kadındı Selvinaz… Kendini değiştiremediği koşullarda yaşamaya adapte ederdi. Madem otobüste ayakta gitmenin hesabını devlete soramıyor, arkasına geçip sürtünen adamların zihniyetini değiştiremiyor o da sırtını hemcinsine verirdi.

Melahat hanım’ın yani bizim Meloş’un kulağı kapıdaydı, Selvinaz’ı bekliyordu. Kahvaltı masasını kaldırmamıştı henüz, Allah için iyi kadındır bizim Meloş, kahvaltı etmesine müsaade ederdi Selvinaz’ın. Selvinaz modaevine gelip işine başladı… Selvinaz, neler neler görmüştü burada o kocasının yanında bile aydınlıkta soyunamazken, buraya gelen kadınlar çırıl çıplak kalıyordu da hiç utanmıyordu. Meloş, “Ortalığı topla da kalıp çıkar” dedi.

Haute couture Meloş… Kişiye özel dikerdi. Tam bedenine uyacak, kalıp gibi oturacak, bir başka kimsede olmayan elbiseler dikerdi. Bedenleri örterdi, kusurlarını gizlerdi. Bugün özel bir müşterisinin provası vardı.

Sizler bu özel müşteriyi Okşan Özübir olarak tanırsınız. Ama babası ona babasının ismi Aslan’ı koymuştu. Er kişi, yiğit kişi olsun, soyunu sürdürsün, adını yaşatsın istemişti. Bir evin bir oğlunun doğumuna teşekkürdü, kestiği kurban… Ağa adamdı babası, çoban köpeği yetiştirmeyi iyi bilirdi. Bilirdi ki köpeğin başını okşarsa, sevip şımartırsa köpek yavşak olur, yumuşak olurdu. Köpeğini yetiştirir gibi yetiştirdi oğlunu, uzaktan sevdi. Ve bir gün geldi Aslan’ının aslan olmadığını anladı, soyunun devamı olan bacaklarının arasındaki o lütfün Aslan’ın utandığı bir et olduğunu anladı. İşte o gün uzaktan sevmeyi de bıraktı… Özlemle beklediği pipili çocuğunun; işe yaramayan, kendini kaldıramadığı için babasının boynunu eğen pipisinden utandı. Aslanının karartısını, gözünden uzakta istedi. Kovmasaydı, elinden bir kaza çıkacaktı. Dünyaya getirdiği gibi dünyadan da gönderebilirdi. Bu onun hakkıydı… Babası, babasının ismini geri istedi, ona o verdiği için almaya hakkı olduğu her şey gibi ismini de istedi ondan. Bu yüzden Aslan, Okşan oldu… Kırk defa söylenirse olacak gibi geldi, sevilip, tiksinilmemek için, içindeki çocukla birlikte, içindeki kadın içinde okşanmak, sevilmek istedi. En kadından daha kadın olsun diye pipisini en dibinden kestirdi. En kadından daha kadın olsun diye memelerini en büyüğünden, en dikinden yaptırdı.

Okşan prova odasına geçtiğinde, bedenini göstermek, gurur duymak, güzelliğini sergilemek için çırıl çıplak kalırdı. Bizim Meloş iyi kadındı, onun sonradan olan kadınlığına hiç ima etmezdi. Okşan’ın bedeni okşanmazsa kıymetli bir müşterisi eksik olurdu. Okşan Haute couture elbisesini giydi, açtırdı paravanın perdesini salına salına yürüdü, bekleyen götü göbeği bir birine karışmış kadınlara gösterdi dişiliğini, düşündürdü onlara dişisizliğini… Ayşe Hanım boş durmadı “Şekerim ne güzel oldun.”dedi. Okşan mutlu mesut çıktı modaevinden, aradı sevgilisi Talat’ı. “Akşama geliyor musun kocacığım dedi” Talat ayarı verdi “Duyan olur sus dedi… Akşam geliyorum dedi”

Okşan ile Ayşe’nin arasında göbek bağına benzer bir bağ vardı, Talat’a ait bir bağ… Ayşe Hanım geçti Meloş’un karşısına erkeğe mi kadına mı ait olduğu belli olmayan bedenini soydu. Yaratanın, yarattığına mekân olsun diye yarattığı rahmini zamanında çok kullanmıştı. Küçük Ayşeler, küçük Talatlar peydahladı o rahimden. Kocasının evde geçirmediği günlerin, iş toplantılarına diye gelmediği akşam yemeklerinin, iş gezisi diye gittiği Tayland’ın bedeli olan sus payı paraları, o da sevilmeyen bedenine kıyafetlere, öpülmeyen boynuna mücevherlere harcadı. Güzel kıyafetler, ışıldayan mücevherlerle Talat onu sever zannetti. Filmlerdeki gibi elini beline dolar, saçını kavrar, dudaklarına yumulur zannetti… Ayşe hanımın en işe yarayan yeri bir zamanlar elleriydi, gâvurun kızı çok güzel mantı sıkar, dolma sarardı. Talat’ın göbeğinin suçlusu hep Ayşe’nin elleriydi. Yumruğunu sıkmayan, masaya vurmayan elleri, doymayan nefsi, görüp de görmezden gelen gözleri… Talat hep iştahlı bir adamdı… Midesini doyurdu ama yetmedi, bir erkeğin karısının bedeninden istemeye yüzünün kızaracağı istekleri vardı Talat’ın.

Okşan kapısını açtı, “Hoş geldin kocacığım dedi öptü Talat’ı… Talat Okşan’ın bedeninde hissetti erkekliğini, Okşan Talat’la hissettiğinin kadınlığı olup olmadığını bilemedi…

Süsem ASLAN

Yorumunuzu Yazınız

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir