“TÜRK-YUNAN MÜBADELESİ 94 YAŞINDA”
1
“Anılar garip, kötülüğü bastırıyor ve şeylerin tadını koruyor. Hepimizi Küçük Asya toprağı sevgiyle doğurdu. Bu sevgiyi kendimiz ve çocuklarımız için korumalıyız.”
(Dido Sotiriyu)
30 Ocak 1923 tarihinde Yunanistan ve Türkiye arasında imzalanan Nüfus Mübadele Sözleşmesi “Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının zorunlu mübadelesini (Exchange obligatoire)” ön görmüştü.
Lozan Barış Antlaşmasına ek yapılan Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi ardından insanların doğdukları toprakları terketmek zorunda kalışları yani nüfus değişimi bir insanın başına gelebilecek en acı olaylardan birisidir. İnsanlar yüzyıllar sonra ev barklarını, yurtlarını ve yakınlarının mezarlarını bırakıp çelişikli bir şekilde doğdukları topraklardan sadece hatıralarıyla beraber anavatan diye saydıkları topraklara göç ediyordu. Evlad-ı Fatihan (Balkan Türkleri) bu defa da mübadil sayılıyordu.
Yazınımızda mübadele edebiyatı yeni çıkan yapıtlarla daha da gelişiyor. Bu alandaki araştırmalara gün geçtikçe başka edebi yapıtlar da ekleniyor. Benim ilk aklıma gelen roman Feride Çiçekoğlu’nun Suyun Öte Yanı oluyor. Roman, Tomris Giritlioğlu tarafından filme de çekilmişti. “Samiotisa (Sisamlı Kız)”ın hani sık sık söylendiği film:
Ne zaman Sisam’a gidiyorsun
Denize nar taneleri dökeceğim Sisam
Kumsala gül yaprakları dökeceğim
Kayıkla nereye böyle
Altından yelkenler takacağım
Küreklerimi altından yapıp
Gelip seni alacağım
Üç benli Sisamlı kız
Kara gözlü
“Suyun Öte Yanı” Ege’nin iki yakasından biri Yunanlı biri Türk iki ulustan insanın “özgürlük” için yıllar önceki değişimin tersine iki yakaya yine iki ayrı vatana sığınmasının öyküsüdür. Feride Çiçekoğlu kaçış ya da arayış öyküsü diyebileceğimiz Cunda (şimdi Alibey) Adası’nda geçen anlatıda anıları, tutkuları, sevdalarıyla ortak geçmişe uzanır direnci ya da insanlardaki değişimi bu insanların tarihinde varolmuş mübadele ve sürgün temasını işleyerek kökleri gibi derinlere inen bir yazgıda birleşen ince bir mesaj yoluyla aktarır.
Kemal Yalçın “Emanet Çeyiz”, Canan Tan “Hasret”, Kemal Anadol “Büyük Ayrılık”, Figen Ünal Şen “Bir Avuç Mazi”, Yılmaz Karakoyunlu “Mor Kaftanlı Selanik” ile mübadele konusunu ele almışlardır. Usta yazar Yaşar Kemal de “Bir Ada Hikayesi” ile birbirini izleyen dört mübadele romanına el atar.
Mübadele, karşılıklı iki ülkenin sinemasında da yer buldu. Son dönemlerde art arda mübadele filmleri çekiliyor. Kimi edebiyat uyarlaması kimi ise özgün birer sinema filmi olarak. Suyun Öte Yanı mübadele konusuna kapı aralayan ilk sinema filmiydi. Ardından başka filmler de peş peşe geldi. “Bulutları Beklerken” (Yeşim Ustaoğlu), “Dedemin İnsanları” (Çağan Irmak), “Rüzgarlar” (Selim Evci) ve “Evdeki Yabancılar” (Dilek Keser) bunlar arasında sayılabilir.
Rum kökeni Arapça rumi sözünden gelir. Anadolulu demektir. Bıraktığı büyük izlerle doğal olarak bölgenin edebiyatına da yansıyan mübadele Türklerden farklı Yunanistan topraklarına geçen Rumlar tarafından “mültecilik” biçiminde yorumlanmıştır. Türkiye’de mübadeleye ilişkin tesir aynı derece olmadığından örnekler de aynı zaman ve nispette ortaya çıkmamıştır. Suyun Öte Yanı belki bu konuda bu tarafta kaleme alınmış andığımız nadir örnekten birisi sayılmakta. Trajik takasın üzerinden geçen bir asır (30 Ocak 1923) nerdeyse bu acıklı hatıraları hala silemedi.
2
Bir kuş uçuyordu Sisam’la Kuşadası arasında,
anlayamadım bir türlü Türk müydü Yunan mı,
bir başka yerden mi hangi milletten?
“Ey kuş, dedim, kimlerden olursun, hangi ülkeden?”
“Ben bir martıyım, dedi, yaşım evrenin yaşında,
ülkemi sorarsan: Yeryüzü, gökyüzü ve deniz,
sınırlarımı sorarsan: Topraktır, su ve hava.”
(Özdemir İnce)
Karşı yakanın, Türkiye’de yaşamış veya kökleri Anadolu’da olan Yunan yazarların mübadeleye ilişkin yazınıysa Dido Satiriu’nun ünlü romanıyla başlar. Satiriu, İzmir Şirinceli bir Rum olan daha sonra Atina’ya göçetmiş Manoli Aksiyotes’in anılarını büyük bir duyarlıkta aktarır:
“Anayurduna selam söyle benden, Kör Mehmet’in damadı! Benden selam söyle Anadolu’ya… Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin… Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların, Allah bin belasını versin…”
Ardından Yorgo Andreadis in “Pontus un Yitik Kızı” adlı romanı da Tamama’nın başından geçenleri aynı biçimde yansıtır. Dimitri Kakmioğlu da “Anayurt” adlı romanla benzer bir hikayeyi anlatır.
Bu değiş-tokuş bana da ya bir mübadil yakını olduğum için ya da insan olduğum için olsa gerek tesir etmiş olayların başında geliyor. Vapurlarla günlerce süren yolculuk, açlık ve sefalet, soğuk ve hastalıklar… Ben de yakınlarımdan birini bu yolculukta kaybetmiş biriyim. Ben de Bursa’da yaşayan bir taraftan babadan 1951 muhaciri (Bulgaristan/Zviştov) bir taraftan da anneanneden 1923 mübadili olup (Selanik/Langaza) aynı mağduriyeti yaşamış bir soya mensubum.
Aynı yıkımı yaşamış bu ortak kaderi paylaşmış insanların anılarını içeren edebi türlerin, kökenlerimle ilgili belgesel kitapların da mümkün oldukça yayımlananlarını araştırıyorum. Kaynakları buluyor, kitaplığıma koyuyor ve zaman zaman da bu konularla ilgili yazıyorum. Bazıları dolaylı yoldan mübadele konusunu işlerler; mübadele olayına giden süreç o siyasal gelişmeler katastrofinin perde arkasıdır.
1999 yılında meydana gelen deprem felaketlerinin hemen ertesinde ortaya çıkan bir girişim sonucu kurulan Lozan Mübadilleri Vakfı (LMV) hem yayın hem de farklı konularda teşvik ve destek amaçlı olumlu çalışmalar yapıyor. “Mübadele Öncesi ve Sonrası Eski ve Yeni Adları ile Kuzey Yunanistan Yer Adları Atlası” adlı araştırma da bunlardan birisi idi.
En son yayınlananlardan Ari Çokona’nın “20.Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya’daki Rum Yerleşimleri” başlıklı kitap detaylarıyla oldukça ilgimi çekti ve konular hakkında bilgi hazineme yeni değerler kattı. Çokana atalarımın iskan edildikleri köylerden de bahsetmiş hatta o kitabını okuduktan sonra kendisine annemin doğduğu Aynası (İnesi ve Eğnesil) diye söz ettiği köyden çekilmiş resimler gönderdim. Köyün bugünkü adı Özlüce’dir. Köy içinden bir dere geçer adı da İğnesi Deresi’dir. Anneannem bu köye yakınındaki Dansara (bugünkü İrfaniye) köyünden gelin olarak gelmiş.
Aynası’da Rumlardan kalma bir Kilise vardır. Müslümanlar tarafından da ibadethane olarak kullanılmış. Belediyenin kültürevine çevirdiği görkemli yapı daha sonra Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne devredilmiş, bugün ise kaderine terk edilmiş. Duvarları Bizans ve erken Osmanlı’da sıkça görülen almaşık örgü sistemiyle taş tuğlalardan yapılmış, oldukça dikkat çeken bir yapıdır…
Karşı yakadan akla gelebilecek ilk film ise Costas Ferris’in yönettiği “Rembetiko”dur.1923’te mübadele kararının çıkmasıyla Yunanistan’a göç eden Marika ve ailesinin hüzünlü hayat hikayesini anlatıyor. Yunanistan’a göç eden tüm Anadolu Rumları gibi Marika’nın ailesi de Yunanistan’da hor görülürler. Pire’de sefil barakalarda yaşamaya çalışırlar. Daha sonra annesi gibi bir rembetiko şarkıcısı olan Marika (Sotiria Leonardou) özlemlerini, dışlanmışlıklarını, hüzünlerini ve sefaletlerinin acısını, rembetiko şarkıları ile tüm dünyaya haykırır.
3
Dile kolay tam 2 milyon insanı etkileyen Yunanlıların tanımıyla “Katastrofi” yani öyle büyük felaket bir daha umarız yaşamak zorunda kalınmaz. 94 yıl sonra mübadele anılarının yaratımı olan edebiyat ise tek avunç kaynağımız. İki yakanın iki ayrı ulusunun paylaştığı ortak acıları kaleme almış yazarların yapıtları iki yakanın halkınca da hep sevilip okunuyor. Çoğu Küçük Asyalı mübadil olduğu bilinen Dido Sotiriu, Elias Venezis, Yorgo Seferis, Kozmas Politis ve Stratis Dukas gibi yazarlar günümüzde Yunanistan’da “30 Kuşağı” diye adlandırılıyor.
Ne demişti Sotıriyu, “Savaş insanlar arasında uçurumlar açıyor… Önce Almanların daha sonra da müttefik kapitalistlerin yayılıp gelişmelerine engeldi çünkü bu halklar… İki halk, aynı toprak üzerinde bir arada doğup büyümüştük ve yüreğimize sorarsanız ne onlar bizden nefret ediyordu, ne de biz onlardan…” Birarada yaşamış iki halkın arasına düşmanlık tohumlarını serpen sömürgeciliğin gerçek yüzünü aydınlatan kitap o nedenle “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” adını taşıyordu. Yani “Matomena Homata (Kanlı Topraklar)”.
“Yunus Emre’ye Selam” isimli kitabında dostluk üzerine “Biz Anadolu Türkleri dost deyince derinden duygulanır, küçük kaygıların, çıkarların üstünde, uğruna can feda edilen, insanın en temiz yanını, insanlığın özünü yansıtan bir varlık düşünürüz. Dosta inanır, dosta güvenir, dosta açılır insan. Tanrının insanlığı, insanın tanrılığı gibi bir şeydir dost. Dost dünyanın tadı, yüreğin göz bebeğidir. Dost hem içinde, hem dışındadır insanın, hem çok uzaklarda hem yanı başımızdadır.” demiştir Sabahattin Eyüboğlu.
Sabahattin Eyüboğlu’nun, Azra Erhat’ın, H.Balıkçısı’nın düşünceleriyle edebiyatımıza taşıdığı Ege Denizi’nin bir barış denizi olması umudunun özeti. Eyüboğlu, karşı yakaya uzattığı zeytin dalıyla insancıl yüklü “Mavi ve Kara (Bizim Anadolu)”nın dizeleriyle karşılık veriyor:
“Bu memleket bizim olduğu için bizim, fethettiğimiz için değil. Aramızda dışarıdan gelmeler çoğunluk olsa bile -ki değil elbette- kaynaşmış, halleşmiş hepsi. Fetheden de biziz artık, fethedilen de. Eriten biziz, eriyen de. Biz bu toprakları yoğurmuşuz, bu topraklar da bizi. Onun için en eskiden en yeniye ne varsa yurdumuzda öz malımızdır bizim.”
1970’li, 1980’li yıllarda Türkiye’de en çok okunan kitaplardan birisi oldu “Benden Selam Söyle Anadolu’ya”. Dido Sotiriyu’ya da, Abdi İpekçi Türk Yunan dostluk ödülünü de kazandırdı. Ve mübadelenin yıldönümünde Yannis Ritsos’un şiiri başta Ege’nin iki kıyısından tüm dünyaya yayılıp sonsuza kadar sürecek “dostluk ve barış” mesajı oluyor:
Ve toprakta derin izler açan sabanların
tek bir sözcüktür yazdıkları:
Barış
Ve bir tren ilerler geleceğe doğru
kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden
buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.
Bu tren, barıştır işte.
Kardeşler, barış içinde ancak
derin derin soluk alır evren.
tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Barış budur işte.
TAMER UYSAL
%%%%%
TAMER UYSAL KİMDİR?
1965’de Bursa’da doğdu. İlk, orta, lise tahsilini Bursa’da yaptı.
Çocukluğu Demiryolu altındaki mahallelerde geçti. Çınar Lisesi’ni bitirdi. 1988 yılında Ege Üniversitesi Basın-Yayın Yüksekokulu şimdiki adıyla İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. Uludağ Üniversitesi’nde geçen memuriyet yılları içinde Nilüfer Ticaret Lisesi’nde öğretmen stajyerlik yaptı,genç beyinlerle tanıştı. Ancak yasalar öğretmenlik yapmasına engeller koydu. Bursa Büyükşehir Belediyesi’nde Basın ve Halkla İlişkiler biriminde görev yaptı. Belediyedeki görevinden 2015’te baskılar ve siyasi uyuşmazlık gibi nedenlerden dolayı ayrılmak zorunda kaldı. Ayrıca Anadolu Üniversitesi İktisat Bölümü mezunudur. Türkiye çapında bazı dergilerde yayımlanmış, yazı ve şiirleriyle yayımlanmamış şiirleri vardır. Bursa’daki bazı yerel radyolarda (radyo mix, radyo press …) 1995-2000 arası kültür-sanat ağırlıklı programlar yapan Uysal, Ticaret gazetesinde çeşitli konularda zaman zaman konuk yazar olarak yazılar kaleme aldı.
Türkiye çapında yazı ve şiirleri; Aykırı Sanat, İmgelem, Yoğunluk, Amigra, Güney Kültür Sanat, Lacivert Sanat, Şehir Kültür Sanat, Öner Sanat, Olay vs. gibi basılı dergi ve gazetelerde yayımlandı. Bunun yanında birçok e-dergiye de metin vermekte.