RESİM KOLEKSİYONCULUĞUNUN TARİHSEL ARKA PLANI

RESİM KOLEKSİYONCULUĞUNUN TARİHSEL ARKA PLANI

XV. Yüzyıldan Önceki Gelişme
Tarihin ilk çağlarından itibaren insanlar değerli gördükleri nesneleri biriktirmiştir. Toplumun kültürel ve ekonomik yapısına bağlı olarak değişen biriktirme kültürü ilk çağlarda dini, ekonomik ve siyasi temelde gerçekleşmiştir. Bu birikimleri koleksiyonculuğun ilk örnekleri olarak değerlendirmek mümkündür.

İlk çağlarda koleksiyonlar, dini, ekonomik veya siyasi amaçlarla üretilen nesnelerin muhafazası ya da yağlama sonucu elde edilen ganimetlerin saklanmasıyla oluşmuştur. Bu koleksiyonlar; tapınaklar, sunaklar, yeraltındaki özel odalar, mezarlar ve saraylarda muhafaza edilmiştir.

Asur Kralı Assurbanipal M.Ö. VII. yüzyılda, Mısır ve Susa’yı yağmaladıktan sonra 30 kadar heykeli, iki dikili taşı sarayına getirmiştir. Bunların yanı sıra bilimsel değeri olan belgeleri, sözlükleri, Yaratılış Destanı’nı ve Gılgamış Destanı’nı da almıştır… Yağmalama sonucu elde edilen bu ganimetler başta yöneticinin olmak üzere, ülkenin sahip olduğu gücün ve egemenliğin bir göstergesi olarak kabul edilmiştir.

Antik dönemde ise Roma orduları, Yunanistan’ı yağlamayıp dini törenlerde kullanılan kaplara ve heykellere ganimet olarak el koymuştur. Bu eserlerin Roma’ya getirilmesinden sonra birçok seçkin Romalının bu eserlerin taklitlerini sipariş ederek biriktirmeye başladığı görülmektedir. Roma imparatorlarından Hadrianus’un, büyük bir Yunan heykeli tutkunu olduğu ve geniş bir koleksiyona sahip olduğu bilinmektedir.

Ortaçağ’daki sanat anlayışı Hıristiyanlık temelinde gerçekleşmiştir. Ortaçağ’daki en büyük ekonomik güç kilise olduğu için sanatın sınırlarını da Hıristiyanlığın görkemini ve kutsallığını dolayısıyla da kendi gücünü pekiştirecek şekilde oluşturmuştur. Bu dönemde aristokratlar dahi yaptıkları bağışlarla kilisenin güçlenmesine destek olmuşlardır.

Kilisenin bu doğrultuda sahip olduğu koleksiyonun içinde değerli kimi eşyaların yanı sıra haçlar, dua ve ilahi kitaplar, cüppeler ve diğer ibadet eşyaları yer almıştır. Kilise mal varlığını düzenli olarak envanter listesine kaydettiği için iyi bir arşive sahiptir. Günümüzde hala bozulmadan kalmış ya da çok az bozulmuş kilise hazineleri bulunmaktadır; St. Denis, Patmos ve S.Marco Kiliseleri bunlara örnek olarak sayılabilir. Kilisenin sahip olduğu hazineler çoğu zaman ya yağmalanarak ya da ülkedeki ekonomik sıkıntılar yüzünden satılarak dağıtılmıştır.

Ortaçağın sanatsal üretim anlamında Rönesans döneminden farklı kılan önemli faktörlerden biri de köklü bir şekilde kurulmuş olan lonca sistemidir. Ortaçağda henüz sanat ve zanaat birbirinden ayrılmamış, sanat üretimi zanaat içinde değerlendiriliyordu. Sanat/zanaat üretimi, loncalar düzeni üzerinden ilerlemiştir. Bu sistemde ressamlar malzeme olarak boya kullandıkları için eczacılar locasına, heykeltıraşlar nesneye şekil verme yetilerinden dolayı kuyumculuk locasına, mimarlar ise taş ustası locasında yer almışlardır.

Ayrıca Ortaçağ sanatını farklı kılan bir başka özellik ise güzellik kavramının içeriği olmuştur. Ortaçağ güzellik olarak tanrının ve doğanın güzelliğini kabul etmiştir. Bugün kullandığımız ve Rönesans döneminde şekillenmeye başlayan güzellik kavramı sadece estetik ve görsel özellikleri kapsayan maddi bir güzelliktir. Ortaçağda güzellik ahlaki değer ve faydayı da kapsadığı için ruhani bir güzellik olarak değerlendirilmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir