ÖZEL EĞİTİMDE AİLE VE STRES

ÖZEL EĞİTİMDE AİLE VE STRES

Engelli bir çocuğa sahip aileler kendilerine özgü bir stresi yoğun olarak yaşamaktadırlar. Bu da engelli çocuğa annelik-babalık etmenin zorluğudur.

Bu durumun araştırılmasına yönelik çalışmalar oldukça yenidir. Engelli bir çocuğu olan ailelerde bu engel durumuyla başa çıkma tüm gelişim geriliklerinde yaşanan ortak bir süreç olarak ele alınmaktadır.

Yapılan çalışmalarda engelli bir çocuğa sahip olmanın anne babaların ruh sağlığı üzerinde çok önemli etkileri olduğu ve özellikle çocukla sürekli bir bağımlılık içerisinde olmalarının, çocuğun özel bakım ve eğitime gereksinim duymasının ve gelecek endişesini sürekli yaşamalarının stresin önemli boyutları olduğu bulunmuştur. Stresin önemli boyutlarını bağımlılık ve kendini yönetememe, bilişsel bozukluk, ailenin yaşamına getirdiği sınırlılıklar, ömür boyu bakım, aile içi uyumsuzluk, kişisel ödül eksikliği, sürekli hastalık kaygısı, fiziksel sınırlılıklar, mali kaygılar, bir kurum bakımını tercih etme ve aileye getireceği zorluklar olarak belirtmişlerdir.

Araştırmacılar, yaşanan stresin çocuğun özrünün tanısıyla, özrün derecesiyle, ailenin sosyo-ekonomik düzeyi ile ilişkisini vurgulamışlar ve stres düzeyinin zaman içerisinde değişebileceğine değinmişlerdir.

Anne-babaların stres düzeyinin, çocuğun özelliklerinden, aile ilişkilerinden, çocuğun gelişim sürecinden ve çevresel etkenlerden kaynaklandığı da bazı araştırma sonuçlarındandır. Yaşanan stres düzeyi aileden aileye farklılıklar göstermekle birlikte büyük ölçüde engelli bir çocuğa ebeveynlik etmeye hazır olmama durumundan da kaynaklanabilmektedir.

Bazı çalışmalarda içinde bulunulan duruma uyum sağlamada aile ilişkilerinin ve bu durumu nasıl algıladıklarının önemli olduğu bulunmuştur. Ancak, her ailenin kendine özgü bir stresi yaşadığı da malumdur.

Anne ve babaların stres düzeylerini ve gelecek beklentilerini etkileyebilecek başka bir etken ise çocuğun özrü için yaptıkları gerekçelerdir. Aileler , problemlerini kontrol edilmesi güç olan dış faktörlere atfettiklerinde çaresizlik ve umutsuzluk duygularını yaşadıkları, buna karşın problemlerini içsel ve kontrol edilebilir faktörlere atfettiklerinde ise umutlarının arttığı ve durumlarına daha iyi uyum sağladıkları bulunmuştur. Bu açıdan engelli bir çocuğa ebeveynlik edenlerin, çocuğun bu durumunu nasıl algıladıklarının ve bu algıların stres düzeyleriyle ilişkisinin belirlenmesi bu ailelere rehberlik yardımı yapan eğitimci ve kurumlarınyararına olacaktır.

Ayrıca çevre faktörleri olarak ele alınabilecek tanıdaki güçlükler, erken ve örgün eğitim olanaklarının eksikliği de ülkemizde stres yaratan etkenler olarak düşünülebilir.

Son olarak belirgin koşullara atıf yapmanın stresi azaltıcı olduğu bulunmuştur. Diğer bir deyişle özre yol açan nedenin belirli ve tanımlanabilir bir duruma getirilmesinin, stresi azalttığı düşünülebilir.

Stresin yoğunluğunu belirleyenönemli bir değişken ise özrün derecesidir. Bulgular, eğitilebilir çocuk yerine otistik çocuğa sahip olmanın stresi arttırıcı olduğunu göstermiştir. Engelli bir çocuğun ailesinde stres yaratan en önemli etkenler arasında çocuğun gelişim güçlükleri, sağlık problemleri ve anne-babaya bağımlılık düzeyi sayılmaktadır. Eğitilebilir düzeydeki çocuklar birçok temel beceriyi kazanmış ve bir ölçüde bağımsız çocuklardır. Bu nedenle öğretilebilir düzeydeki çocukların ve ülkemizde henüz tanıları ve eğitim olanakları çok sınırlı olan otistik çocuk ailelerinin daha fazla stres yaşadıkları düşünülebilir.

Ailelerle yapılan eğitim ve psikolojik danışma çalışmalarını içeren aile rehberliğinin stres düzeyi ile ilişkili olduğu bulgusu da çok önemli görülmektedir. Engelli bir çocuğun ne ölçüde gelişebileceği büyük ölçüde ev ortamı ile anne-babaların çocuklarının durumuna ilişkin duygu ve düşüncelerine bağlıdır. Çocuğun gelişimi için aileye yardımcı olmak, çocuğa doğrudan eğilmek kadar ve hatta daha fazla etkili olmaktadır.

Çocuğun karşılaştığı ilk toplum üyelerinin anne-babası olması ve çocuğun zamanının büyük bir kısmını onlarla geçirmesinden dolayı ailenin engelli çocuklara yönelik tutumları özellikle önem kazanmaktadır. Olumsuz tutumlarla yüklü bir anne ya da babanın bu durumu çocuğun eğitimini de olumsuz şekilde etkileyecektir.

Ayrıca çevredeki insanların engelli çocuklara yönelik bazı olumsuz tutum ve davranışları, bu çocuklarda ayrıca bir takım kişilik ve sosyal problemler oluşturmaktadır.

Engelli çocuğun sosyal kabul görmemesi zaten düşük olan benlik saygısı ve öz beklenti düzeyinin daha da düşmesine, kendisiyle ilgili yetersizlik duyguları yaşamasına neden olabilmektedir.

Engelli çocuk ailesi tarafından:
*Aşırı derecede korunabilir
*Aşırı derecede ihmal edilebilir,
* Kabul edilmeyebilir veya gelişim için gerekli, yeterli sevgi ve şefkatten yoksun bırakılabilir,
*Çok beceriksiz bulunabilir,
*Çok şeyler yapmaya zorlanabilir,
*İnkar edilebilirler,
*Gizlenebilirler
*Utanç duyulan bir kimse olarak görülebilirler,
*Açıkça alay konusu edilebilirler,
*Sık sık suçlanabilir,
*Normal yaşıtlarıyla kıyaslanabilir,
*Şaşkınlık, panik ailede geçimsizlik konusu veya nedeni olabilir.

Engelli bir çocuğa sahip aileler kendilerine özgü bir kaygıyı, gerilimi yaşamaktadırlar; bu da engelli bir çocuğa annelik-babalık etme kaygısıdır. Aile engelli bir çocuğun doğumuyla çok karmaşık bir psikolojik durum içerisine girmektedir.

Yorumunuzu Yazınız

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir