Mozart’ın Yapıtları Bölüm IV – I

Mozart

  Bu yazımız VI bölümden oluşmaktadır. Diğer bölümleri okumayı unutmayınız. 

Mozart’ın Yapıtları Bölüm IV – I 

Mozart’ın, sayısı 600’ü aşan yapıtlarını teker teker inceleyip değerlendirmek sınırlı bir söyleşinin ya da makalenin boyutlarına sığabilecek bir iş olmadığı
için, burada, belli türlerdeki önemli yapıtlarını kısaca gözden geçirerek onların genel çizgilerini belirlemeye çalışacağız.

Kullandığı Tonaliteler

         Mozart’ın yapıtlarında kullandığı tonaliteler oldukça sınırlıdır. Genellikle en fazla üç bemollü ve de üç diyezli tonalitelerden öteye geçtiği
nadirdir. Geliştirme bölmelerinde de fazla uzak tonalitelere gitmeyi pek sevmez. Haydn, bu bakımdan ondan çok daha ileridedir. Ama Mozart’ın yapıtların
karakteri ile kullandığı tonaliteler arasında oldukça sıkı bir ilişki görülür.

Oda Müziği 

Mozart’ın Piano Sonatları

Mozart’ın bestelerinin yaklaşık dörtte biri Sonat formundadır. Önceleri kemanı sonra Klavsen, Klavikord, Fortepiano gibi klavyeli çalgıları yeğleyen Mozart,
özellikle Hammerklavier’i, Augsburg’lu yapımcı Stein’in yaptığı pianoları çok beğenirdi. 17 Ekim 1777’de yazdığı bir mektubunda :

“Önceleri Spaeth’in pianolarını çok severdim, ama, Stein’in yaptıklarını gördükten sonra onları daha çok beğendim,” diyor.

Annesi de, Mannheim’den yazdığı bir mektubda : “Wolfgang burada Salzburg’dakinden farklı bir tarzda çalıyor. Buradaki Pianolar da çok iyi” diye yazıyor.

Mozart ilk sonatlarında Johann Christian ve Carl Philippe Emmanuel Bach’ın sonatlarını ya da Kuzey Almanya’lı öteki bestecilerin yapıtlarını örnek almıştı.
Bunlar, farklı zamanlarda yazdığı ve babası Leopold’un gözden geçirdiği değişik parçaların sonradan bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştu. 1764’de “Oeuvre
I” başlığı altında yayımlanan bu sonatlarda, dönemin âdeti üzre bir de keman partisi yer alıyordu. 1774-1775 de bestelediği Sonatlar (K. 279-284) daha
zor ve daha nitelikliydi. İtalyan ve Fransız bestecilerin yapıtlarını, kozmopolit Avrupa kültürünü tanımış olması bestecinin yapıtlarında kendini belli
ediyordu. İtalyan Uvertürü tarzında, genellikle Allegro- Andante- Presto yapısındaki üç bölümden oluşan bu Sonat’ların ilk bölümünde, Barok dönemin tek
temli sonatlarına karşılık, ilkin Carl Philippe Emmanuel Bach’ın yapıtlarında görülenler gibi, biribirinden farklı, zıt karakterde iki tem bulunuyor, tematik
materyel iki ele de bölünebiliyordu. Buna karşılık, gerek Geliştirme gerekse ilk bölmenin aynen tekrarlandığı Yeniden Serim bölmesinde armonik bakımdan
ilgi çekici yeniliklere pek rastlanmıyordu. İkinci bölümler genellikle “Üç Bölmeli Şarkı” formunda idi. Üçüncü bölümler de ya yine Sonat Allegrosu, ya
da Rondo formu kullanılmıştı. Bazı Rondo’larda, Fransız bestecilerin yapıtlarında görüldüğü gibi, minör epizodlar da yer alabiliyordu.

K. 281 Sonat’ın Andante amoroso bölümünde ilk kez crescendo ve decrescendo  deyimlerini  kullanmıştı. Paris’de annesinin hastalığı sırasında yazdığı K.310
La minör sonatta ise kromatik çizgiler ağır basıyor, Galant stilden uzaklaşma göze çarpıyordu. K. 331 La Majör Sonat’ın Birinci bölümü Tem ve Variations
yapısında, İkinci bölümü lirik bir Menuetto, “Türk Marşı” olarak da bilinen Üçüncü ve son bölümü ise  “Alla Turca” Türk Tarzı bir rondo yapısındadır. Aydınlanma
çağında Doğu ülkelerine, özellikle sürekli seferlerle Avrupa içlerine sokularak genişleyen ve bu genişlemesi son Viyana kuşatması ile 1699’daki Karlofça
antlaşmasıyla durdurulmuş bulunan Osmanlılara duyulan ilgi başta Rameau, Gluck, Michael Haydn gibi besteciler olmak üzere, pek çok sanatçının “Türk Tarzı”
yapıtlar ortaya çıkarmalarına neden olmuştu. Bu tarz besteler, melodiye nazaran daha statik armoniler, Majör’le minör arasında gidip gelmeler, Mehter’in
vurmalı çalgılarını yansıtmaya çalışan şıngırtılı, ya da gürleyen bas akorlarıyla dikkati çekiyordu. 1796’da Viyana ve Prag’da iki çeşit askerî Bando bulunuyordu.
Bunarın birincisi 2 Obua, korno ve Fagot’dan oluşan normal Sahra Müziği, ikincisi ise, bunlara 2 Klarinet, Trompet, Piccolo, Trampet, davul ve zillerin
eklenmesi ile oluşturulan Türk Müziği idi. Mozart da bu sonatında “Alla Turca”nın en güzel ve sevilen örneklerinden birini vermişti. Yine aynı tonalitede
yazdığı Beşinci Keman Konçerto’sunda, özellikle son bölümde yine Türk Tarzının başarılı başka bir örneğini verecekti.

Mozart’ın son piano sonatları (K. 494, K. 533, K. 576) daha da ilginç özelliklerle karşımıza çıkar. Her ne kadar bölümleri arasındaki tonalite ilişkileri
fazla uzak değilse de  ifadeyi güçlendirmek için Kromatizm’e daha çok yer verilmesi, yedili akorlarının ard arda kullanılması gibi ilginç armonik  buluşlar
dikkati çeker. Özellikle K. 457 Do minör sonat Beethoven’in öncüsü gibidir. 

Keman Sonatları 

XVIII. yüzyılda, pianoların gelişmesine bağlı olarak eski tarz piano yazısı da değişmeye başlamış, bas partisine rakamlar yazıp üstünün doldurulmasını seslendiriciye
bırakmak yerine, piano partisinin tamamını notaya yazma eğilimi yaygınlık kazanmışdı. Piano partisine eşlik etmek üzere, pek fazla önem taşımayan  bir
de keman partisi yazılması o dönemin alışkanlıkları arasında yer alıyordu. Mozart’ın Keman ve Klavye için yazdığı ilk sonatlarda bu özellik yanında, Paris’e
yerleşmiş bir Alman olan Johann Schobert’ın etkisi de hissedilmektedir. Daha sonraları Mannheim ve Paris’de yazdığı sonatlarda ise keman partisinin biraz
daha önem kazandığı görülmektedir. Bunlardan altı tanesi (K 301-306) “Opus 1” olarak yayımlanmıştır. Bunları, 1764’de Paris’de “Oeuvre 1” başlığı altında
yayımlanan çocukluk sonatlarıyla karıştırmamak gerekir. Ama bu yapıtlarda bile en önemli ezgisel çizgiler henüz piano partisindedir. Keman armonik ve ritmik
süslemelerden öteye pek gidememektedir. Bazıları iki bölümlü olan bu sonatlar arasında en çekici olanı Mi minör tonalitesindeki K 304 numaralı sonattır.
1781’de “Opus 2” olarak altı sonat daha yayımlanmıştır ki, bunlardan biri, önceki altılı takımla hemen hemen aynı zamanda yazılmıştır. K 379 Sol Majör
sonatı Mozart’ın 7 Nisan öğleden önce saat on birden gece yarısına kadarki süre içinde yazdığı bilinmektedir. Yapıt yazıldığının ertesi gün seslendirilmiştir.
Bu sonatın yer aldığı takım her ne kadar keman eşlikli piano sonatları görünümünden pek fazla uzaklaşmış sayılmasa da, içerdiği keman partilerinin daha
ilginç ve doyurucu ögeler taşıması bakımından dikkati çeker.

1784-1788 arasında keman ve piano için yazılmış olan birkaç sonatta ise iki çalgı arasında daha büyük bir denge gözetilmeye çalışıldığı görülür. Yavaş bölümler
de daha uzun tutulmuştur. K 454’ün bir adagio’yu andıran  andante bölümü son derece duygulu ve ağırbaşlıdır. K 481’in adagio’su ise alışılmadık geçkileriyle
armonik bakımdan çok ilgi çekicidir. K 526 La Majör sonatın Presto buyruklu son bölümü ise gerek uzunluk ve içerik bakımından, gerekse başından sonuna
kadar kesintisiz sürüp giden akıcılığı ve dinamizmiyle önceki sonatları geride bırakır. 

Kuartet’ler, Kentetler, Eğlence ve Dans Müzikleri 

Haydn’ın altmışı aşkın kuartet’inin yaklaşık yarısı, kuartet dağarında sık çalınan yapıtlar arasında yer almaktadır. Haydn gibi Mozart da, müziksel düşüncelerini
dışa vurma bakımından Yaylı Dördülü’nü severek benimsemişse ve bu alanda önemli yapıtlar bırakmışsa da bunların ancak on kadarı dağarda yer tutabilmiştir.
Bu dörtlülerden ilk altısı (K.387,421,428,458,464,465) 1785’de yayımlanmıştır. Mozart bunları Haydn’a ithaf etmiştir. O yüzden de “Haydn Dörtlüleri” olarak
anılırlar. Bu dörtlüler, müziksel düşüncelerin yapısı ve işlenişi, yer yer dokunaklı ya da dramatik olabilen armonik doku, homofoni ile kontrpuan arasında
başarıyla gidip gelme, partilerin yazılışındaki gevşeklikten doğan hafiflik dolayısıyla Klasik Stil’in tipik örnekleri arasında yer alır. Aslında, bir
yapıtı kafasında tamamlamadan kağıda geçirmeyen Mozart, bu alanda on yıl aradan sonra, elyazmalarındaki karalamalar ve düzeltmelerden de anlaşılacağı gibi,
onları, üzerlerinde titizlikle uğraşarak yazmıştır. Bu yapıtlar ısmarlama değildir. Bestecinin, onların üzerinde o kadar çalışmış olması, kendisine örnek
aldığı Haydn’a lâyık yapıtlar sunabilme düşüncesinden ileri gelmiş olabilir. Ama bu dörtlüler Haydn’ın dörtlülerinin taklidleri değildir. Ve Mozart’ın
kişiliğinin damgasını taşırlar. Özellikle altıncı “Dissonant” dörtlünün ilk bölümünün ağır tempolu başlangıcı çok dikkat çekicidir. Mozart’ın yapıtlarının
pek çoğunda ağır tempolu başlangıç bölmeleri pek görülmez. Bu yapıtta, Violonsel’in Do’ları üzerine Viola La bemol, İkinci Keman Mi bemol ve Birinci Keman
La bekar sesleriyle başlayarak, kromatik hareketlerle oluşan yapıya katılırlar. Bu başlangıç çok yadırganmış ve eleştirilmiştir. Hattâ, Mozart’ın yanlışlarını?
düzeltmeye kalkışanlar bile görülmüştür.

Mozart “ Prusya Dörtlüleri” diye anılan son Kuartet’lerini yazmaya Berlin’de başlamış ve onları Viyana’da tamamlamıştır. Her ne kadar, altı kuartet’lik
bir takım yazma düşüncesiyle işe koyulmuşsa da ancak üçünü tamamlayabilmiştir. Bu dörtlülerde, özellikle Violonsel partisine verilen önem dikkati çeker.

Niçin hiç Kentet yazmadığını soranlara Haydn : “Kimse bana ısmarlamadı ki” diye yanıt vermişti. Mozart ise gerek yalnız yaylı sazlar gerekse karma bileşimler
için Beşlemeler bestelemiştir. Yaylılar için yazdığı Kentet’ler iki keman, iki viyola ve bir viyolonsel için düşünülmüştür. Obua, Klarinet, Korno, Fagot
ve Piano için bestelediği Mi bemol Majör Beşli için 4 Nisan 1784’de Viyana’dan Babasına yazdığı mektubunda : “Bugüne değin bestelediğim en iyi yapıt, çok
iyi seslendirildi; keşke burada olup dinleyebilseydiniz… Ben de çalarken çok yoruldum” demektedir. Flüt, Obua, Viola, Violonsel ve Cam Harmonika için bestelediği 
Adagio ve Rondo  19 Ağustos 1791’de seslendirildiğinde çok büyük ilgi ve beğeni kazanmıştır. Onun son yapıtlarından biri de, Klarnetçi dostu Stadler için
bestelediği “Klarnetli Beşli”dir. 

Yaylılar için Üçleme ya da Piano’lu Dörtlü’lerinin yanı sıra, çeşitli vesilelerle bestelediği Serenad’lar, Divertimento’lar, Cassation’lar ve Dans’lar,
özellikle de en çok sevdiği dans olan Menuetto Mozart’ın yapıtları arasında önemli bir yer tutar. Eğlenmek, hoş vakit geçirmek amacıyla yazılmış olmalarına
rağmen müziksel değer bakımından da  son derece başarılı görülen bu tür yapıtlar arasında, bestecinin  1787’de, otuz bir yaşındayken yazdığı “Eine kleine
NachMusik” (Küçük Bir Gece Müziği) adlı Serenad çok tanınmış ve sevilmiştir.  

Konçertoları ve Konçertant Yapıtları 

1765’de, henüz dokuz yaşındayken Johann Christian Bach’ın sonatlarından üç bölümü klavsen ve orkestra için düzenleyerek  Konçerto formunda ilk çalışmalarını
yapan Mozart son günlerine değin bu formda yazarak çeşitli çalgılar için kırk dolayında yapıt ortaya koymuş ve Konçerto formunun gelişimine önemli katkıda
bulunmuştur. Konçertolarının yirmi iki tanesi Piano ve orkestra  içindir. Keman ve Orkestra için beş konçerto (1775) ve iki Rondo (1776 ve 1781), iki keman
için bir Konçertone (1773), Keman ve Viola için bir Konçertant Senfoni (1779), Fagot için bir (1774), flüt için bir (1778), obua için bir ( 1778. Bu yapıt
1949 yılına değin Flüt için düzenlenmiş biçimiyle yayımlanmıştır), Korno için dört konçerto ve bir Rondo (1781-1786), flüt ve arp için bir (1778) ve son
olarak, ölümünden kısa bir süre önce, Klarnet için bir konçerto (1791) bestelemiştir. 1768’de Trompet için yazdığı konçerto yitiktir. Başlayıp da tamamlayamadığı 
birkaç konçertosu daha vardır. Konçertoları, günümüze değin yorumcular tarafından sevilerek seslendirilen ve dinleyicilerce de beğeniyle karşılanan yapıtlardır. 

Keman Konçertoları 

Klasik Dönem Keman Koncertolarının en iyi örnekleri Mozaert’ın Keman Koncertolarıdır. Her ne kadar Haydn da pek çok konçerto yazmışsa da bunlar pek fazla
ilgi görmemiştir. Haydn’ın seslendiricilik alanında büyük bir usta olduğu pek söylenemez. Mozart ise gerek kemanda gerek klavyede usta bir seslendirici
sayılıyordu. Her ne kadar, Keman Konçertolarını Salzburg’da Konzertmeister olan Brunetti için yazdığı ileri sürülse de Mozart onları çok kere başarıyla
seslendirilmiştir. 1777 yılına doğru kemana ilgisi azalıp da klavye ile daha çok ilgilenmeye başladığında, babası Leopold bu durumdan yakınarak : “Ne kadar
iyi keman çaldığının farkında değilsin” diyerek onu uyarmıştı.

1775’de Viyana’da yazdığı Keman Konçertolarında, Mozart’ın yaşadığı dönemde hüküm süren İtalyan ve Fransız üsluplarını çok iyi özümsediği görülür. Fakat,
örnek aldığı yapıtları gerek armoni, gerek yapı bakımından çok aşmıştır. Tutti ve solo bölmelerinin biribirine bağlanışı, daha sonra yazacağı Piano Konçertolarındaki
kadar olmasa bile, Mozart’ın yaratıcılığının parıltılarını taşır. Örneğin, La Majör Konçertonun başlangıç tutti’sindeki tem, keman solosuna başladığında
ona eşlik eder. Son bölümler genellikle Rondeau başlığını ve Fransız etkisini, Galan stilin izlerini taşır. Bununla birlikte, yer yer halk müziği benzeri
bölmeler ya da 5. Konçerto’da olduğu gibi, Türk müziği etkileri sürpriz yaratır.

Orkestrada yaylılara ek olarak 2 obua, bazen orta bölümlerde Flüt, 2 Korno yeterli görülmüştür. İleride yazacağı Piano Konçertolarında besteci orkestrayı
daha büyütecektir. 

Piano Konçertoları 

Mozart’ın yazdığı çeşitli konçertolar arasında en dikkate değer çalışmaları Piano Konçertolarıdır.

Henüz on yaşında iken, J.Chr. Bach’ın sonat bölümlerine tutti’ler, cadenza’lar ekleyerek ve de tonalite ilişkilerini yeniden düzenleyerek, babasının da
yardımıyla, onlardan Piano Konçertoları oluşturmaya çalışan Mozart, kemanı ikinci plana atıp, o sıralarda yapı bakımından önemli gelişme gösteren klavyeli
çalgılar arasında özellikle Piano’ya büyük ilgi göstermeye başlayınca, seslendirici olarak katıldığı dinletilerde orkestra ile dialoga girerek gerektiğinde
ona karşı çıkabilecek bir çalgı olarak gördüğü bu alet için konçertolar yazmanın çok yararlı olabileceğini fark etmişti. Çalgının vurucu karakterinden
çok, bağlı ezgiler, sevimli melodiler çalabilecek yanını öne çıkarmaya çalışıyordu ve piano çalmada, çağdaşlarının çoğundan üstündü. Viyana’ya yerleştikten
sonra yazdığı konçertoların bazılarını öğrencilerine de öğretip çaldırmıştır. Babasına yazdığı bir mektubda : “Bu yapıtlar çok kolayla çok zor arasında
başarılı bir ara bölge oluşturuyor” demektedir. Yer yer hızlı geçitler ve pek de anlamlı olmayan işlemelere ragmen bu kapıtlar temlerindeki çeşitlilikle
dikkati çeker. Solist çalgı orkestra ile eşit düzeyde kullanılmıştır. Çok kere (K. 466’da olduğu gibi) temleri, ezgileri yarı yarıya paylaşırlar. K. 482’nin
giriş bölmesinde yedi değişik tem sergilenir ve piano sekizinci temle söyleşisine başlar. Tutti’ler ve solo bölmeleri, Klasik Dönem’de daha önce yazılmış
konçertolarda olduğundan daha uzun tutulmuştur. Tem çeşitliliği, geliştirme bölmelerinin, bestecinin aynı dönemde yazdığı senfonilerdeki geliştirmelerden
daha kısa olduğunu fark ettirmez. Armoniler, neredeyse Romantik bestecilerin armonilerine hazırlık gibidir. Bu yapıtlardaki çeşitlilik, ezgi zenginliği,
özellikle üflemeli çalgıların ustaca kullanılışı ve farklı atmosferler, farklı renkler kullanımıyla seçkinleşen ve senfonik bir karakter gösteren orkestra
yazısı, bu konçertoların en belirgin özellikleri arasında yer alır.

Bir Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir