Eşler Arasında Çatışma Ve Çözüm Yolları

EŞLER ARASINDA ÇATIŞMA VE ÇÖZÜM YOLLARI

Hiçbir evlilik, “aile içi çatışma” konusuna malzeme olma niyetiyle başlamaz. Aksine, kadın ve erkek hayatında belki de en toz pembe hayallerini evlilik üzerine inşa ederler. Halk arasında ‘cicim ayları’ olarak ifade edilen evliliğin ilk birkaç ayı boyunca, genellikle, çiftler olabildiğince çatışmalardan uzak durmaya, çatışmaları görmemeye çalışırlar. Ama bir süre sonra, mızrak çuvala sığmaz olur ve çiftler kaçınılmaz bir şekilde çatışmalarıyla yüzleşmek zorunda kalır. Genellikle, en büyük çatışmalar da bu evrede yaşanır.

Burada belirtilmesi gereken nokta, yaşanan ve yaşanma ihtimali olan bu çatışmaların aslında çok doğal ve normal olduğudur. Burada çatışmadan kastımız büyük kavgalar, fiziksel veya duygusal şiddet, zıtlaşmalar…vs değil; iki bireyin aynı konuda farklı düşünmesi ve farklı hareket etmek istemesidir. Bu çatışmaları bir patoloji olarak görmek, evliliğin doğası hakkında ciddi bir yanılgıdır. Çünkü, ait oldukları yerden alınıp tek bir kovaya dökülen soğuk ve sıcak suyun belli bir etkileşim sonrasında ortak bir ısıya kavuşması gibi, eşler de evlilik potası içinde ortak bir anlayış ve duyuş birliğine ancak bu çatışmalar sonucunda ulaşırlar. Kişiler birbirlerini, ne istediklerini, beklentilerini ancak çeşitli çatışmaların sonunda konuşarak çözeceklerdir.

Çatışmanın hiç olmadığı ailelerde ya bireyler birbirlerinden kopuk şekilde yaşamakta ve birbirlerinin ne yaptığıyla fazla ilgilenmediğinden çatışma çıkmamakta, veyahut baskın olana karşı bir boyun eğen bulunduğundan bu tür bir durum yaşanmamaktadır. Her iki ilişki biçimi de sağlıksız iletişim biçimlerindendir.

Aile içi yaşanan sorunların farklı nedenleri bulunmakla birlikte, en sık karşımıza çıkan nedenleri şu şekilde sıralayabiliriz;

· FARKLI AİLE YAPILARI : Bireyler ilişkilerini şekillendirirken geldikleri aile yapısından da oldukça etkileniyorlar. Bireyler genellikle ailelerinde gördükleri ilişki biçimini model alarak eşlerinin buna uygun davranmasını bekliyorlar. Aileler de çiftin yaşam tarzına sürekli müdahalede bulunduğunda yeniden yapılanma aşamasında olan çiftin ilişkisi zora girebiliyor. Ne yazık ki, çok iyi anlaşmalarına rağmen bazı çiftlerin sürekli olarak ailelerinin etkisi altında kalmaları ilişkilerini bitme noktasına kadar sürükleyebiliyor. Oysa ki çiftler öncelikle kendilerinin bir aile olduğunu, aile denince eşlerden birinin diğerini / varsa buna ek olarak çocuklarını anlaması gerektiğini bilmesi gerekmektedir. Kendi aile birliklerini ve düzenlerini kurmak yerine iki yabancı olarak kalıp önceliği yetiştiği aileye veren çiftler, halihazırda aile olmayı da başaramamışlardır. Dolayısıyla iki farklı aile yapısından gelen bireylerin öncelikle kendi evlerinde yeni bir yapı belirlemeleri, aile birliklerini dışarıdan gelecek müdahalelere karşı korumaları gerekmektedir.

· EŞİT OLMAYAN GÖREV DAĞILIMI : Evde; evin ihtiyaçlarına, kişilerin durumlarına ( eşlerin çalışma düzenleri, becerileri..vs) bakılmaksızın kalıplaşmış bir iş bölümü bir süre sonra çatışmaya davetiye çıkaracaktır. Oysa kişiler kendi ihtiyaçlarını, beklentilerini, yapıp-yapamayacakları şeyleri birbirlerini suçlamadan orta noktada buluşmak amaçlı konuşabilirlerse, çatışma daha büyümeden önlenebilir. Beraber bazı görevleri paylaşmak aynı zamanda çiftler arasındaki bağı da artıracaktır.

· DEĞİŞİM TALEBİ : “Önce sen değiş, sonra ben mutlaka değişeceğim…” Çiftler genellikle partnerlerinin olumsuz davranışları karşısında kendilerini kurban olarak görüyor ve onların değişmesini istiyor. Partnerleri de aynı talep ile geldiğinde, değişime hazır bile olsalar önce değişim talebiyle gelen kişinin ilk adımı atmasını istiyorlar. Bu da ilişki içinde işbirliği kurulamamasına ve uzlaşma sağlanamamasına neden oluyor. Bununla birlikte, pek çok kişi evliliklerine “ evlenince değişir” mantığı ile başlıyor ve değişmediğinde hayal kırıklığı ile birlikte eşine karşı yoğun bir öfke duyuyor. Bu konuda evlilik öncesinde alınacak en önemli önlem evleneceğiniz kişiyi iyi yada kötü yönleriyle tartıp, kötü yönlerini kabul edip edemeyeceğinize karar vermektir. Evlilik süresince yaşanan bu tür değişim isteklerinde ise işbirliği ve uzlaşma ilişkinin gelişimi için çok önemli iki öğedir. Bu iki öğe yerine getirildiğinde sorun da ortadan kalkar.

· GERÇEK DIŞI BEKLENTİLER : İlişkilerde en sık rastlanan sorunlardan biri de eş veya ilişki ile ilgili gerçek dışı beklentilerdir. Eşler birbirlerinden yapabildikleri kadarını değil, en mükemmelini isterler. Temelde aile fertleri arasında ötekini onaylama ve kabul etme krizi yaşanır. Yapılanın takdir edilmesi yerine, sürekli olarak ‘olması gereken’ vurgusu yapılır. Örn: “Eşim ben söylemeden ne istediğimi anlamalı!”..vb. İlişkide bu beklentilerin gerçekleşmemesi ya da gerçekleşmeyeceğinin görülmesi hayal kırıklıklarına, umutsuzluğa, gerginliğe yol açmaktadır. Eşler karşılıklı olarak birbirlerini suçlamaya başlamaktadır. Bu yüzden, bir süre sonra her şey yapaylaşma sürecine girmekte ve iletişim tekrar tamir edilemeyecek denli zedelenmektedir. Eşler olması gereken yerine; olan olumlu olaylara odaklansalar, düşünce ve duygularını karşı tarafa net bir biçimde aktarabilseler ve en önemlisi de beklenti düzeyini eşin özelliklerine göre ayarlasalar, bu tür çatışmaları daha az hasarla atlatabilirler.

· DUYGULARIN ZAMANLA DEĞİŞMESİ : “Beni ilk günkü kadar çok sevmiyor!”
İlişkilerde sık rastlanan sorunlardan biri de eşe duyulan yakınlık ve sevgi hissinin zaman içinde değişkenlik göstermesidir. Duygular, hiçbir zaman kur yapılan ilk günlerdeki gibi yoğun bir şekilde kalmamaktadır. Ancak yine yanlış bir inanışla eşler “sevgi, romantizm ve heyecanımız hep aynı kalmalı” beklentisi içine girdikleri için hayal kırıklığı yaşamaktadırlar. Oysa bu değişim, sevginin bittiği ve ilişkinin bitmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Bu süreyi uzatmak da yine çiftlerin elindedir. İlişkiye verilen emek, özen ve özveri sürdükçe sevginin tazelenmesi daha kolay olacaktır. Bununla birlikte, ilişkilerin hep aynı düzlemde gitmeyeceğini, insan hayatı gibi ilişkilerde de inişler ve çıkışlar olabileceğini kabul etmek en doğrusudur.

· REKABET VE GÜÇ ÇEKİŞMESİ: “Patron benim!” Çiftlerden birinin ilişkiyle ve yaşamla ilgili konularda karar alırken daha etkin olması, kendi başına çözüm bulup uygulaması ve eşini de bu kararı uygulamaya zorlaması sorun yaratmaktadır. Çiftlerin uzlaşmacı bir tavır sergilememesi bu sorunu daha da pekiştirmektedir. Bu, bazı çiftler için eve alınan basit bir obje konusunda yaşanabiliyorken, bazıları için çocukları konusunda alınan kararlarda görülebilmektedir. Güç savaşına girildiğinde, çiftlerden biri her ne kadar görünürde kazanan olsa da aile birliği zarar gördüğünden evde maalesef kazanan olmamaktadır. Güç savaşı vermek yerine eşler kendi güçlü oldukları alanda, partnerlerini destekleyici bir duruma geçebilirse tek tek başarabileceklerinden çok daha fazla yol katedebileceklerdir.

· İLETİŞİMSİZLİK : Eşler bazen partnerlerinin kendilerinden çok fazla şey talep ettiğini düşünmektedirler. Ya da eşlerden biri diğerinin yeteri kadar açık olmadığından ve düşüncelerini paylaşmadığından şikayet edebiliyor. Çünkü eşler genellikle sorunlarını konuşmaktan, paylaşmaktan ve tartışmaktan kaçınıyorlar. Bu iletişimsizlik ise eşlerin birbirleri ve ilişkileri hakkında olumsuz düşünceler geliştirmesine neden oluyor.

Aile içi problemler ilerlemiş düzeye geldiğinde eşlerin karşılıklı çabası yeterli olmamaktadır. Bu nedenle süreci daha kolay ve daha kısa atlatabilmek için bir uzmana danışmak daha yararlı olacaktır. Uzmana danışmak için bekleme süresini uzatmamak önemlidir. Geç kalındığında bir çok ilişki yıpranabilmektedir.



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir