Çocukluk Çağında Görülen Korkular

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA GÖRÜLEN KORKULAR

Korku, canlı varlıkların; görünen ve görünmeyen tehlikeler karşısında gösterdikleri en doğal tepkidir. Aslında her korku, canlıyı uyaran ve kendini savunmasını sağlayan yararlı bir düzenektir. Canlı kaçarak, saklanarak kendini korumaya çalışır.

Genellikle yeni olan ve bilinmeyen her şey ürküntü verir. Çocuğun güçsüzlüğü ve bilmediklerinin çokluğu düşünülürse, özellikle ilk yıllarda korkuların bolluğu anlaşılır. Çocuk çevresini tanıdıkça, beden gücü ve zihin yetenekleri geliştikçe korkularını bir bir yener. Örneğin, bir bebek için, her şey korkutucudur. Gürültüler, alışamamış nesne, bir yabancı yüz.
İki üç yaş çocukları yüksek seslerden, gök gürültüsünden vb. ürkerler. Üç dört yaşlarında bunlara, karanlık, dilenci, hırsız, polis ve öcü korkuları eklenir. Bu yaşlarda ana-babadan ayrı kalmak da tedirginliğe yol açar. Gerçekten çocuklar için düşünülebilecek en büyük korku ana-babadan ayrı kalma ortalıkta kalma korkusudur. Bu korku çocuğu sınırsız biçimde tedirgin eder, güvenini sarsar. Dört yaşında doruğa varan korkularda, yavaş yavaş azalma görülür. Korkular daha somutlaşır. Köpekten, düşüp yaralanmaktan vb. korkulur.
Altı yaşında korkularda yeni bir artma gözlenir. Hayalet, cadı, hortlak korkusu alevlenir. Yangından ve hırsızdan korkarlar, filmlerin çok etkisinde kalırlar. Bu yaşlardan sonra, genellikle korkularda yatışma olur; ama eski korkuların arada bir depreşmesi, yada yenilerinin ortaya çıkması olağandır.
Çocuklar, deneylerinin az, düşünme yeteneklerinin sınırlı olması nedeniyle, gördüklerini ve duyduklarını gerçekçi olarak değerlendiremezler. Benzeterek, gördüklerini çarpıtarak, abartarak korkulan sonuçlar çıkarırlar.
Çocukluk çağının bu özellikleri göz önüne alınırsa, çocukları korkak yetişmenin çok kolay olduğu sonucu ortaya çıkar. Gerçekten ülkemizde, anne babalar, nineler dedeler, öğretmenler korkuyu bir disiplin aracı olarak bol bol kullanırlar. Bu yol büyüklere hem kolay gelir, hem de çocuğu hırpalamaya gerek bırakmayan sakıncasız bir yöntem sayılır. En kolay görünen çözümler her zaman en doğru olanlar değildir. Çocuk yaramazlık yaptıkça bekçi geliyor, polise söylerim, iğneci geliyor vb. sözleriyle çocuğun içine iyice korku salınır. Özellikle doktorla korkutmak çok sık başvurulan bir yoldur. Çocuğu, doktora hastaneye götürmek gerektiğinde bu yöntemin yanlışlığı ortaya çıkar. Çocuk, tehlikeyle karşı karşıya kaldığında korktuğundan dolayı güvenlik güçlerine de başvuramaz. Korkutarak sindirme okul çağında da bitmez. Seyrek de olsa kimi birinci sınıf öğretmenleri çocukları ilk günden korkutup sindirirlerse, daha iyi disiplin sağlayacaklarını sanırlar.
Korkutma yönteminin hiç kullanılmadığı evlerde sıklıkla görülen bir başka durum da, aşırı kollayıcı ve koruyucu tutumdur. Bu tutumla yetişen çocuğa, ‘aman düşersin, çocuklara sokulma döverler, sen karşıya geçemezsin, dur ben geçireyim’ diyerek çevrenin tehlikelerle
dolu bir yer olduğu aşılanır. Çocuk adım atsa yanında birisi yardıma hazırdır. Özgürlüğü bu denli kısıtlanmış bir çocuk neyin tehlikeli neyin tehlikesiz olduğunu öğrenmeye olanak bulamaz. Her şeyden ürker, kendi gölgesinden korkar olur. Kendi başına bir şeyleri yapması gecikir.
İki üç yaş çocuklarının gerçekten korunmaya gereksinimleri vardır. Oyunlarının denetlenmesi, tehlikelere karşı gerekli önlemlerin alınması gereklidir. Çocuğun yaşı büyüdükçe denetimler azaltılır. Çocuğa yapılacak uyarılarda, soğuk kanlı ve gerçekçi olunmalı, tehlikeler abartılmamalıdır.
Kimi zaman sık başvurulan bir yıldırma da tanrıyı yardıma çağırarak uygulanır. ‘sus, Allah Baba taş eder! Çarpılırsın! vb.’ bu yola çok başvurulursa çocuk kendini kötü görmekle kalmaz, tanrıya karşı korkuyla karışık bir öfke geliştirir.
Çocuklarda görülen kimi korkularda bazen büyükler sorumlu tutulamaz. Çok çeşitli elde olmayan sebeplerle çocukta korkular başlayabilir. Bunlar çocuğun yaşantıları ile ilgili korkulardır. Kaza geçirmek, deprem, yangın sel vb. gibi doğal yıkımların etkisi erişkin yaşlara dek süren izler bırakıbilir. Sık sık hastaneye yatan arka arkaya ameliyatlar geçiren çocuklarda da korkuların yer etmesi doğaldır. Kuşkusuz bu çeşit korkulardan dolayı büyükleri suçlayamayız. Ancak unutmamak gerekir ki, korkak yetiştirilmiş yada çok kollanmış çocukların bu durumlarda örselenmesi daha kolaydır ve izleri kolay silinmez. Ayrıca elde olmayan bu korkuların yenilmesi, çabuk atlatılması da büyüklerin uygun karar ve davranışlarına bağlıdır.
Ana babaları ve öğretmenleri çok şaşırtan bir korku türü de çocuğun okula gidişi ile ilgilidir. Okula yeni başlayan yada o güne kadar okulunu seven ve derslerinde başarılı olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okula gideceği zaman karın ve baş ağrılarından yakınmaya başlar. Okula gitmeyince yakınmalar kısa sürede geçer. Okul korkusunu ortaya çıkaran nedenler şaşılacak ölçüde benzerlik gösterirler. Bunlardan biri anne ve çocuğu ortak yaşam ölçüsüne varan sıkı ilişkileridir. İkincisi de bu ilişkiyi sarsan hastalık, ayrılık gibi durumlardır. Başka bir deyimle anneyi yitirme korkusuna yol açan nedenlerdir.
Okul korkusu çoğunlukla ilk okul çağında, daha seyrek olarak da orta okul ve lise çağında ortaya çıkar. Genellikle orta okul ve lise yıllarında görülen okul korkusu daha ağır ruhsal sorunların göstergesidir.
Yaşına göre çok korkak yada korkuları çok süren çocuklarda, şunlara dikkat edilmelidir.
* Çocuğun korkuları karşısında sert tepkilerden kaçının. ‘erkek çocuk korkar mı?’ ‘koskoca çocuk olacaksın’, gibi sözler korkuyu azaltmaz.
* Korkularından dolayı çocuğu ayıplamak ve utandırmaktan kaçının, korkularıyla alay etmeyin; korkunun üstüne gitmeyin.
* Korkunun nedenlerini araştırın, bulunduğu ortamda korkutucu tutum olup, olmadığına bakın.
* Çocuk arkadaştan ve oyundan yoksunsa bunlara olanak yaratın.
* Aşırı kollayıcı tutumları gevşetin. Kendi işini kendisinin görmesini sağlayın.
* Çocuğa süre tanıyın. ‘Çivi çiviyi söker’ yöntemini kullanarak, korkuları bastırmaya, bir korkuyu başka bir korkuyla yenmeye çalışmayın. Örneğin: sudan, denizden korkan bir çocuğu, bağırta çağırta suya sokmak korkuyu pekiştirir. Bunun yerine, çocuğu su kıyısında oynamaya bırakın.
Okul korkusu ile karşılaşanların göz önünde tutacakları noktaları da kısaca şöyle sıralayabiliriz.
* Her şeyden önce çocuğun okuldan uzak kalmamasına önem verilmelidir. Evde kalış uzadıkça okula dönüş o ölçüde güçleşir.
* ‘Yatışsın, dinlensin, aman üstüne varmayalım’ diye çocuğu evde tutmak bunalımını azaltmaz artırır. Anne ve baba çocuğa soğuk kanlı bir tutumla yaklaşmalıdır. Korkutma ve dayaklar geri teper.
* Anne ve babadan hangisi daha kararlı ve tutarlı davranabiliyorsa çocuğu okula o götürmelidir. Çoğunlukla sıkı ilişki nedeniyle anne bu görevi kolay başaramaz.
* Öğretmene durum anlatılmalı ve işbirliği sağlanmalıdır.
* Çocuk tedirgin ve korku içinde olsa da okuldan uzak kalmamalıdır. Sınıfa girmek istemese bile okuldan ayrılmamalıdır. Çocuğun sıkıntıları ilk günler artar gibi olursa da sonra yatışır.
* Çocuğa, ‘Bir şeyin yok senin, naz yapıyorsun’ gibi sözleri söylemekten kaçınmalıdır. Okul başarısının şimdilik önemli olmadığı, anlatılmalı sıkıntıları anlayışla karşılanmalı, ama okula gitmeme konusunda ödün verilmemelidir.

Hazırlayan: Uzman Psikolojik Danışman İbrahim Elibal

Yorumunuzu Yazınız

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir