TÜRK HARF DEVRİMİ

HARF DEVRİMİ ÜZERİNE YENİDEN DÜŞÜNMEK

Türkler, Orta Asya’dan Avrupa’ya uzanan uzun yolculukları boyunca çok değişik ve köklü kültür alanları ile karşılaşmış ve bunlarla etkileşim içinde olmuştur. Bu etkileşimi, özellikle kullandıkları alfabelerde ve sözlüklerinde görmek mümkündür.
Osmanlı İmparatorluğu, doğu ile batı arasında bir tür sınır kültürü oluşturmuştur. 1800’lu yılların başlarından itibaren Osmanlı bürokratları, hem reformları ile Avrupa modernleşmesini yakalamak, hem de sosyal ve tarihi kimliklerini korumak için çabalamışlardır. Bu sınavın bugün hâlâ bütün yaşamsallığı ile devam ettiğini ileri sürmek yanlış olmasa gerektir.

Bildiğiniz gibi, Kırım Harbi sırasında 1855’te Osmanlı devleti elektrik telgrafı ile tanıştı. Fransız memurlar çok yüksek ücretli olarak telgrafhanelerde çalışıyor ve telgrafın Türkçe harflerle çekilemeyeceğini iddia ediyorlardı. Mustafa Efendi, Türkçe olarak telgraf çekebileceğini göstererek, Türk telgrafçılığının öncüsü oldu. Böylece pek çok Fransız memurun iş akdi iptal edildi.

İlgili literatür incelendiğinde Eğitim Bakanı Münif Paşa’nın (1862) ve Azeri şair Mirza Fethali Ahundzade’nin (1863) harflerle ilgili bir tartışmayı başlattıkları söylenebilir. Genç Osmanlılar, kullanılan dili sadeleştirme ve ulusallaştırma çabalarına girişti. Şinasi eski harflerin zorluğunu dile getiren aydınlardan biridir. Ziya Paşa da 1870’de Cenevre’de iken Rousseau’nun Emile’i çevirmeye başladığında, bazı “yeni çıkma üdebanın” Türkçe’nin bu çeviriye yetmeyeceğini söylemesine sinirlenmiş ve Türk dilinin zengin bir dil olduğunu göstermek için bu çeviriyi yaptığını özellikle belirtmişti. Yine bu yıllarda Tıbbiye Mektebinde eğitim dilinin bir ara Fransızca yapıldığı göz önüne getirilirse, Türkçe’nin ve Türk dilini sevenlerin geçmişte kazandıkları savaşların büyüklüğü anlaşılabilir.

Halide Edip Adıvar’a göre 1885-1890 arasında orta zekalı bir Türk çocuğu bir seneden daha az bir zamanda okuma ve yazmayı öğrenemezdi1. 1890’lardan sonra harflerin öğretilmesini basitleştirmek için bazı adımlar atıldı. Örneğin, Sultan II. Abdülhamit döneminde halk için yazılan basılı kitaplara tıpkı 14. ve 15. yüzyıldaki yazmalar gibi harflerin nasıl okunacağını gösteren harekeler kondu. Enver Paşa’nın Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi olduğu dönemlerde alfabe girişimi de bu çerçevede değerlendirilebilir.

İkinci Meşrutiyetten sonra gazete ve kitaplarda Avrupa kökenli kelimelerin parantez içinde verilmesi uygulamasının daha da yaygınlaştığı görülmektedir. Bu uygulama da olmasa, eski Osmanlı Türkçe’sinde okunuşu verilen yabancı bir kelimenin gerçekte nasıl yazıldığını tahmin etmek zordur. Bu dönemde harf değişimine ilişkin iki ekolun varlığı kendini hissettirmektedir. Hüseyin Cahit Yalçın gibi gazeteciler ve aydınlar Latin harflerinin kabulünü istiyordu. Milaslı Hakkı ise Arap harflerinin Türk diline uydurulması ya da alfabe icat edilmesini istiyordu. Öyle ki 1909’da Recaizade Mahmut Ekrem’in başkanlığında bir Islah-ı Huruf Cemiyeti bile kurulmuştu. Latin alfabesine muhalefet edenlerin hem siyasi hem de kültürel gerekçeleri vardı. Fakat Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı karşıtı bazı Arap kabilelerin İngilizlerle birlikte harekâtı siyasi ve kültürel argümanlarına önemli bir darbe indirmiştir.

2 Mart 1923’de İzmir İktisat Kongresi sırasında Latin harflerinin kabulü ile ilgili olarak bir öneri atıldığı dikkati çekmektedir. 26 Şubat-6 Mart 1926’da Bakü’de I. Uluslar arası Türkoloji Kongresi toplanmış, Sovyetler Birliğindeki Türkler, Latin alfabesine geçme kararı almışlardı. Bu kararın alınmasında Türkiye’den giden aydınların olası etkisi ayrı bir araştırma konusudur. Bu karar Türkiye’de gazetelerde alfabe tartışmalarını da tekrar gündeme getirdi. Bazı yazarlar harfler üzerinde yaptıkları çalışmaları kitapçıklar halinde yayımlamaya başladılar. Örneğin Dr. İsmail Şükrü Bey, Dr. Hüseyinzade Ali Bey’e Bakü’ye götürmek üzere görüşlerini içeren raporu vermiş, 22 Mart 1926’da “Latin Harflerinden Daha İyisini Bulalım.” adlı kitapçığı yayınlamıştır.

20 Mayıs 1928’de bir Dil Encümeni kuruldu. İlk toplantısını 26 Haziran 1928’de yaptı. Dil Encümeni Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Ragıp Hulûsi (Özdem), Ruşen Eşref (Ünaydın), Falih Rıfkı (Atay), Ahmet Cevat (Emre), Fazıl Ahmet (Aykaç), Mehmet Emin (Erişirgil) ve İhsan (Sungu)’dan oluşuyordu. Harflerin saptanmasında eski alfabedeki “kaf” ve “kef” harflerinin durumu çok tartışıldı3. Arapça’nın okul programlarından kaldırılması gündeme geldiğinde, encümen üyelerinden İhsan Bey bir yazısında, çocuklara anadilleri ile yazılmamış eserleri okutmamak gerektiğini ileri süren Endülüslü Ebubekir İbn-i Arabi’nin görüşünün altını çizmekte idi. Haziran 1928’de bazı gazetelerde kimi gazeteciler aceleyle geliştirdikleri alfabeler ile yazı yazmaya başlamışlardı.

1 Ağustos 1928’de Atatürk tarafından Dil Encümeni üyeleri İstanbul’a çağrıldı. 6 Ağustos 1928’de Galatasaray Lisesinde Mustafa Necati’nin başkanlığında toplanarak, Türk Alfabesine son şekli verildi ve gramer kuralları da belirlendi. Taslak metin Atatürk’e takdim edildi.

Atatürk, 9 Ağustos’u 10 Ağustos’a bağlayan gece de İstanbul Gülhane Parkında yeni harflere ilişkin düşüncelerini açıkladı. Atatürk’ün önderliğinde bütün ülke bir dershaneye dönüştü. 25 Ağustos da yapılan toplantıda yeni harfler kesin olarak ilan edildi. Katılımcılara yeni alfabe kitapçıkları dağıtıldı.

Hakimiyet-i Milliye gazetesi 29 Ağustos 1928 tarihli sayısında yeni harflerle bazı metinler yayımlamaya başladı. İmlâ kuralları tam oturmadığı için kelimelerin yazımında farklılar yaşanıyordu. Atatürk; Samsun, Amasya, Tokat, Sivas, Kayseri illerine yaptığı seyahatlerindeki gözlemlerinden hareketle, 21 Eylül 1928’de merkezde-kiler, harfler-le, emniyet-ye gibi kelimelerde olduğu gibi eklerden önce konan bağlama işaretinin kaldırılmasını bir tezkere ile bildirmiştir. 30 Eylül 1928’de Atatürk’ün isteği ile “vekhalet”, “khamilen” gibi kelimelerdeki k’nın sesini değiştirmek için kullanılan “-h” harfi de kaldırıldı. “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” 1 Kasım da kabul edilmiş, 3 Kasım 1928’de resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, 8 Kasımda aldığı bir kararla üye İhsan Sungu’nun “Yeni Harflerin Usul-u Tedris’i” adlı kitapçığını Bakanlık namına bastırmayı kabul etti. Bu eser, okullarda ve halk dershanelerinde yeni harflerin nasıl öğretileceği ile ilgili bir öğretmen kılavuz kitapçığı niteliğindedir. 1 Aralık 1928’den itibaren devlet dairelerindeki yazışmalar da yeni harflerle yapılmaya başlanmıştır. Kağıt üretiminin yetersizliğinden dolayı kağıt israfına yol açmamak için eski yazı antetli basılı evraklar tükeninceye kadar kullanılmıştır5. Bu tarihten sonra Hakimiyeti Milliye gazetesi bütünüyle yeni harflerle çıkmıştır. Yeni Türk harflerini öğretmek için alfabe levhaları hazırlanarak halkın toplu olarak bulunduğu yerlere asılması sağlanmıştır.

Türk harfleri kabul edildikten sonra 1928-1929 öğretim yılının güz döneminde Milli Eğitim Bakanlığı, okullara bir genelge göndererek, öğrencileri yeni harflere alıştırmak amacıyla bütün öğretmenlerin iki ay ders konularını yazdırmaları istemiştir. Yeni harflerin kabulü ile ilgili çalışmaların yapılmasında Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin çok büyük emeği vardır. Kendisi uygulamanın yaygınlaşmasını göremeden 1 Ocak 1929’da genç yaşta ölmüştür. Yine aynı tarihte açılan Millet Mektepleri ile halkın yeni yazıyı öğrenmesi sağlanmıştır. 1928-1933 arasında 54.050 dershane açıldı. 2.305. 924 kişi derslere kaydoldu. 1.124.916 kişi başarı ile mezun oldu.

1929’da İngiltere’nin Türkiye Büyük Elçisi Sir George Russell Clerk ülkesine gönderdiği raporda “bu reformların, halkın büyük çoğunluğunun okuma yazmasında beklenen gelişmeyi sağlayacağı yargısına varmanın çok erken olacağını” yazıyordu. Günümüz istatistikleri, Sir George Russell Clerk’in bu düşüncesinin yanlış olduğunu göstermektedir.

Sonuç olarak, Türkiye’de eski harflerin zorluğuna ilişkin düşünceler 1860’larda dile getirilmeye başlanmış ve II. Meşrutiyet döneminde alfabe tartışmaları tekrar canlanmıştır. Atatürk’ün harf devriminde izlediği strateji ise şöyledir; Mart ayında gazetelerde konunun tartışılması sağlanmış, Haziran ayında uzmanlardan oluşan bir Dil Encümeni çalışmalara başlamış, yaklaşık bir buçuk ayda harfleri belirlemiştir. Bu arada Hazirandan itibaren bazı gazetecilerin kendilerinin geliştirdikleri alfabe ile gazetelerde yazı yazmaları için bir ortam oluşturulmuştur. Ağustos ayının ortalarından itibaren gazeteler, kurulun kabul ettiği yeni yazı ile kısmen çıkmaya başlamış, Eylül ayında imlâ kuralları ile ilgili bazı sorunlar çözümlenmiş, 1 Kasım 1928’de kanun kabul edilmiştir. 1 Aralık 1928’de tamamıyla ülkede yeni harflere geçilmiştir. Kısaca harf devriminin olgunlaşması dokuz ay sürmüştür. Bütün bu çabanın arkasında, “dağda yalnız yaşayan küçük bir çobanı bile okuryazar” yapmak temiz niyeti ve inancı vardı. Çoğu zaman insanlığın sözel hafızasında geçmiş dönem olayları, yaşanan günlerden uzaklaştıkça bir efsaneye bürünebilmektedir. Yukarıdaki satırlarda harf devriminin muhalifleri ya da taraftarlarının ileri sürdüğü gibi harf devriminin bir gecede yapıldığı efsanesinin de tarihsel gerçeğe uygun olmadığı gösterilmeye çalışıldı. Günümüzde ise konuya ilişkin sorunlarımız şunlardır; kütüphanelerimizdeki eski yazmalar ve telif eserler üzerine bilimsel araştırmalar yaptırma konusunda üniversitelerimizdeki edebiyat ve tarih bölümleri üzerine düşen görevleri yeterince yerine getirebiliyor mu? Ülkemizde okuryazar olmayan yedibuçuk milyon yurttaşımız nasıl kazanılacaktır? Bu televizyon çağında okuryazarlara da kitap okumayı nasıl sevdireceğiz? Yansıtıcı düşünmeyi nasıl öğreteceğiz?
Bahri ATA*

%%% %%% %%%

KAYNAKÇA
Halide Edip Adıvar, “Türkiye’de Diktatörlük ve Reformlar” (çev. Mehmet Özden), Türkiye
Günlüğü, 1995, sayı: 37, s. 137. İsmail Şükrü, Latin Harflerinden Daha İyisini Bulalım, 1926, Kütüphane-i İctihat. İhsan Sungu, “Harf İnkılabı ve Milli Şef İsmet İnönü” Tarih Vesikaları, 1941. Cüneyt E. Koryürek, Harf İnkılabı 70. yıl, 1998, Koç Arçelik, s.31.
Güray Kırpık, “1926-1928 Yılları Arasında Talim ve Terbiye Kurulu’nun Aldığı Bazı Kararlar” Türkiye Cumhuriyeti’nin Tesisinde Mimar Bir Kurum: Talim ve Terbiye, Ed. Prof. Dr.
Refik TURAN, (Basımda).
Mustafa Duman, “Latin Harfli Türk Alfabesi” Tarih ve Toplum, 2003, c.39, sayı: 229, s. 19. Cüneyt E. Koryürek, a.g.e. s. 46.
Harf Devrimine ilişkin diğer gerekçeler için bkz. Osman Bahadır “Harf Devrimi ve Gerçek” Cumhuriyet, Bilim ve Teknik, 19 Kasım 2005, sayı: 974, s.16.

%%%%%%%%%%%
Harf Devrimi, Yeni Türk alfabesi, Türk Harf Devrimi Haftası hakkında genel bilgi, Türk Harf Devrimi Haftası, Türk harfleri, Türk harf devrimi yazı, Harf Devrimi hakkında ansiklopedik bilgi, Türk harf devriminin tarihçesi, Harf devrimi şiir, Harf devrimi yazı, Harf inkılabı, Harf inkılap

1 Cevap
  1. 16 Mart 2012

Yorumunuzu Yazınız

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir