Bir Melek eksildi – [M.Nedim Hazar]
Melek’in hayat hikâyesi, insanlığın karnesi aslında. Melek, kendi imtihanını yaşadı ve şimdi Rabb-i Rahim’inin, mutlak merhametlinin yanında. Dolayısıyla dünya çilesi, ızdırabı bu anlamda sona erdi. Ama insanlık çok şey kaybetti, biz geride kalanlar böylesi bir ayıp ve merhametsizliğin gizli-açık ortağı ve zalimlerindeniz artık.
Belki hâlâ tanımayanınız vardır Melek’i.
Anlatayım…
Anadolu’nun küçük bir ilçesinde açtı gözlerini dünyaya. 8 çocuklu evin ikinci büyük kızıydı. 16’sında evlendirdiler Melek’i. Şiddet görmeye başladı eşinden. Sadece kocasından değil, onun anne ve babası da bu zulüm korosuna iştirak etti. İlk çocuğunu doğurmadan hemen önce sokağa atıldı Melek. Karların içinde, kaldırımda doğurdu çocuğunu ve o an kaybetti. Buz gibi ayazda, tek başına sokakta doğum yaptı ve bebeğinin cansız bedeniyle sabaha kadar bekledi. Ruhunda öylesi büyük bir gedik açtı ki bu kayıp, bir daha toparlaması zor oldu. Toparlayamadıkça şiddet arttı, şiddet arttıkça o büsbütün bu dünyadan kopmaya başladı. Tabiri caizse ‘Ailesinin üzerine attı’ Melek’i kocası. Sonra toplum baskısı ile tekrar kocasına gönderildi. Zalimlik artarak devam etti. İki çocuğu daha oldu ama ilk çocuğuyla beraber çok şey kaybetmişti genç kadın. Yaşı henüz 20 olmuştu.
Yıllarca sürdü bu işkence. 24 yaşına kadar… Gördüğü maddi ve manevi işkencelerden dolayı tamamen bitme noktasına gelmişti.
30 kiloya düşmüştü Melek. Aylardır tuvalete kapatıldığı için eklem yerleri tutulmuş, yaraları belirmiş ve bu yaralar kurtlanmıştı. Yıllardır kimseyle doğru dürüst konuşmadığı ve aylardır tek başına kapatıldığı için konuşma yeteneğini de yitirmişti.
Sadece gözleri vardı sanki. Derin derin bakan ve yaşadığı acıyı artık aşmış, ahirete çevrilmiş gibi duran gözleri.
Çok fazla sürmedi hayat mücadelesi. Hastaneye yatırıldıktan bir süre sonra bu acı ve alçaklarla dolu dünyadan çekti gitti. Bir çarşamba günü, öğle vakti son kez baktı ızdırap dolu gözlerle ve kapadı yorgun göz kapaklarını. Zayıf düşmüş kalbi durmakta hiç zorlanmadı. Sessiz bir misafir gibi çekip gitti öte âleme.
Bu haberi gazetelerde okuduğum günden beri sarsıntı yaşıyorum. 30 kilo, sevgili okur; 30. Haberi okuduktan sonra 10 yaşındaki kızıma kaç kilo olduğunu sordum ve ’36’ cevabını aldım. 24 yaşında, biri ölmüş üç çocuk annesi Melek 30 kilo olarak ayrıldı bu dünyadan. Belinde, kalçalarında açılan yaralar kurtlanmıştı. Dizlerini doğrultamıyordu.
Bu haberden feminist söylem üretenlere de, Anadolu insanına haksızlık edenlere de, peşinen savunanlara da bir çift sözüm var: Mesele eğitim meselesi filan değil. İnsanlık meselesi. Kız çocuğunu eğitmek her şey demek değil (elbette eğitimli olmalı tüm çocuklarımız), zulmü yapan, gaddar olan, merhametsiz olan Melek değil, kocası, kayın pederi, kayın validesi. Kaldı ki, medya çarpıtıyor da olabilir. Yani eşinin ya da onun ailesinin kabahati de olmayabilir. Ama tüm bunlar gerçeği değiştirmiyor. Kedileri, köpekleri, kuşları beslediğimiz, ağaca sıkışmış kediyi, çatıya kaçmış köpeği kurtarmak için itfaiyelerin, kocaman devletin harekete geçtiği bir dünyada, Melek sahipsiz kaldı. 8 yıl acı ile yaşadı. Ve bunda vebal hepimizin. Zalim kocası ya da diğerleri kadar olmasa da en yakınındaki komşusundan, bizlere kadar herkesin bu canavarlıkta payı var.
“Sen de kim oluyorsun? / Asıl sabreden Allah!” diyor şair, sabrın sınırlarında gezinirken. Hakikaten yüce Allah büyük sabır sahibi. Yoksa bir tek Melek örneği bile kıyametin kopması için yeter sebep olabilirdi bence. Sabrediyor Allah, sabrediyor.
İnsanoğlunun zalimliğinin, vurdumduymazlığının, umursamazlığının kurbanı Melek. Korkarım ki son değil…
Bir melek eksildi bu dünyadan. Zaten sayıca fazla olan zalimler ve zalimlik bir kez daha kazanmış oldu.