BEKLEMEK & BEKLEYEMEMEK

Buluşma zamanlarından hep önce buluşma yerinde olmuşumdur. Bir insanla buluşmaya karar verdiysem ve o saatte orada olamıyorsam kendime ve ona saygısızlık etmişim hissine kapılırım hep. Sevdiğim insanları beklerken, bir sürü senaryo yazarım; onlara nasıl davranacağım, nasıl karşılayacağıma dair.

Bu kurgular beni mutlu kılar. Buluşma saatine dakikalar yaklaştıkca heyacanım artar. Ama her zaman, zamanında buluşma gerçekleşmiyor ve “beklemek” gerekiyor .

Beklemekten hiç kimse hoşlanmaz sanırım; ama sanırım ben biraz daha fazla abartıyorum:
Buluşma saati biraz geçince sinirlerim bozuluyor. Hastalıklı beynim bir sürü hezayan yaratır.
“Acaba başına bir şey mi geldi” kuruntuları bir yandan, bir yandan “unutuldum mu ” kaygısı.
Aklım bu kurgular arasında çalkanırken, bekledigim geldiginde artık tüm neşem de kaçmıştır.
Canım o denli yanmıştır ki, karşımdakinin de canın yanması için uğraşırım adeta. Kötü sorular, iğneli laflar konusundaki yetkinliğim işimi kolaylaştırır.

Şimdi farkediyorum ki; önceki heyacanımda, sonraki hezayanımda yanlış. Her iki durumda karşımdaki insanın davranışlarını kontrol etme istegimin sonucu. Bu istem, benim hakkım olan bir istem değil, üstelik bu güç yetirebilir bir istek de değil. Bu bana acı vermekten başka bir işe yaramıyormuş. Zayıf ve/veya kötü kalpli oluşum, bu acımı karşımdaki insana yansıtmama neden oluyordu. Olgun ve iyi yürekli bir insan olmayı zaman zaman dilesemde buna hiç başaramadım. İstekler, umutlar genelde yaşamın akışını sağlamak için çok önemli içsel enerjiler ama ulaşmak, isteğine, amacına, umut ettiğine varmak ayrı bir şey. Ama yine de yaşam onlar olmazsa olmuyor.

Yazan: Umut ERSAN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir