Kemal ATATÜRK Ve 10 Kasım

KEMAL ATATÜRK VE 10 KASIM

MUSTAFA KEMAL, sonradan son şeklini alacak adıyla Kemal Atatürk, yirminci yüzyılın ilk yarısını olağanüstü kişiliğiyle etkilemiş büyük bir asker ve devlet adamıydı. Onu çağının devlet adamlarından ayıran iki önemli nokta vardı. Bunlar: Dış politikası, sınırları genişletmek yerine daraltmak esasına; iç politikası ise kendi ölümünden sonra da ayakta kalabilecek bir siyasal sistem kurmak düşüncesine dayanıyordu. Bu gerçekçi ruhladır ki, memleketini yeniden canlandırmayı ve yıkık, dağınık Osmanlı İmparatorluğu’ndan yeni, katıksız bir Türkiye Cumhuriyeti yaratmayı başarabildi.

Atatürk’ün dış görünüşü alışılmış Türk tipine uymaz. Çoğu Türklerden daha sarışıncaydı ve çıkık elmacıkkemikleri ile çelik mavisi ayrık gözleri vardı. Yapısı ince, hareketleri ölçülüydü. Vücudundan dinlenme halindeyken bile enerji fışkırır; sanki her şeyi gören ve çelişik ruh halleriyle ışıldayan canlı, keskin gözleri bu enerjiyle parıldardı. Bazen düşüncelerini büyük bir açıklıkla anlatır, bazen çok az konuşurdu. İçindeki gerilim arada bir hırçın bir öfke halinde patlak verir, arkasından nazik ve sevimli bir ifade içinde yatışırdı. Dış görünüşünden övünç duyar, titiz bir zevkle giyinirdi. Kemal Atatürk

Halkın alkışlarından kendisine aşırı bir gurur payı çıkarmazdı. Yüklendiği görevi yerine getirmek için bu gösterilere ihtiyacı olduğunu bilir, ama bunları çok kez hafife alır ve pek seyrek kanardı. Dostlarından biri, bir gün halkın hoşuna gidecek bir davranışta bulunmasını söyleyince o küçümsemeyle, “Ben yaptığımı gösteriş için değil, milletimi ve kendimi tatmin için yaparım,” diye karşılık vermişti. Bu iki amaç birbirine uygundu. Atatürk, yurdunu sahip olduğu bütün sevgi gücüyle severdi. İktidarı, hayal gücünün tutuşturduğu, üstün yaradılışının ve bükülmez iradesinin sürüklediği bir hırsla isterdi: Ama, yalnızca, milletine en yararlı olan şeyi, kendi zihninde tasarlayıp kararlaştırdığı biçimde sağlayabilmek için.

Huzursuz bir zihindi bu. Batı uygarlığının, on dokuzuncu yüzyıldan beri Türk liberal düşününü etkilemiş olan ilkeleriyle beslenmişti. Boyuna, başkalarının düşüncelerini alır, kendine uydurur, benimser; ama hiçbir zaman sağduyudan uzaklaşmaz ve teorilere karşı şüpheci davranırdı. Denemeci yöntemle hareket eder, “istenilen amaca doğru adım adım” ilerlemek için yaradılışındaki sabırsızlığı frenlemesini bilirdi. Bu adımları yine de hızlı atar; çok kere düşmanlarına olduğu kadar dostlarına karşı da sert davranarak, liberal amaçlara liberal olmayan yollardan ulaşırdı.

İnsanların karakterlerini kavramakta, nasıl davranacaklarını önceden görmekte yanılmaz bir sezgisi vardı. Onlara karşı davranışlarında da esnekti. Ne zaman inandırmak, ne zaman okşamak, ne zaman korkutup emretmek gerektiğini tam olarak kestirmekte büyük bir siyasi incelik gösterirdi. Yaşamaktan ve insanlarla bir arada bulunmaktan zevk alır, söyleşiden hoşlanırdı.
Ülkenin yönetimi üzerine kararları sofra başında aldığı olurdu. Sarah Bernhardt’ın erkeksi tonu diyebileceğimiz o berrak, çınlayıcı sesi ve keskin kuruluşlu cümleleriyle her zaman açık açık, çok kere uzun uzun, zaman zaman iğneli ve nükteli şekilde konuşmayı severdi. Uzun yıllar süresince başbakanlık görevinde bulunan İsmet İnönü için bir defasında, “Onun karnında elli tilki birbirini kovalar, ama hiçbiri ötekinin kuyruğunu yakalayamaz,” demişti.

Çağdaş Türkiye’yi yaratan ve tarihin akışını değiştiren büyük önder aramızdan bedenen ayrıldı. Ancak, Atatürk büyüleyici ve gizemli bir kişilik olarak belleklerimizde, kalplerimizde ebediyete kadar ilke ve devrimleriyle varolacaktır. O, şan ve şerefin insan biçimine girmiş unutulmaz temsilcisidir.

Ulu önder ve Başkumandan Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, geçmişten bu güne kadar halkımızın dünya üzerinde varoluş mücadelesinde canlarını ortaya koymuş tüm kahraman sivil-asker gazi ve şehitlerimizi rahmet ve saygıyla anıyoruz.
Ruhları şad olsun.

www.RehberOgretmen.Biz

1 Cevap
  1. 09 Kasım 2017

Yorumunuzu Yazınız

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir