Geceyarısı Kordon – Hikaye

geceyarısı Kordon 

            Loş ışıklı meyhanelerin önünden geçen insanları seyrediyordum. Taksiyi durduran adam, kadının beline dolanmış, yılanların kurbanlarına sarılıp kemiklerini çatır çutur kırdığı gibi ha babam sıkıyordu haspamın odun belini; ne kadar yılışık oluyor şu adamlar iki kadeh içince anlamıyorum, ayakta da duramıyor, sarılmasa yığılıp kalacaktı.

 Yağmur çiseliyordu, tüy hafifliğinde damlalar düşüyordu yere, sessiz. Araba farları çekti ışıklarını köşe duvarlarından, tek tük taksi şöförleri arabalarına binip kusacak, ya sarhoş olduğu için gık demeden parayı ödecek ya da aynı nedenle parayı almak için kavga edecekleri müşterilerini bekliyordu.            Her biri ayrı hayatları yaşayan bu insanlar meyhanede beraberken de, içerken, sevişirken de ayrı yaşıyor. Üniversiteli gençler sarmaş dolaş çıkıp gülerek uzaklaştı, yakın ya da uzak olmaları ne beni ne de kaldırımları ilgilendirmedi. Ve hatta kaldırımdaki böcekler bile umursamadı, devam ettiler attığım ekmek kırıntılarını toplamaya. Sokak lambaları gülerek seyretti sarhoşları, bir zaman bizim bazı parçalarımız da böyle gezerdi sarhoş ve umursamadan bizi, anlatmaya başladılar anılarını hep bir ağızdan: ben en son Aristo’nun sakalının birinde bir atomdum, beni kesip attıktan sonra uzun yıllar balıkların midelerinde gezdim, nice savaşlarda şakırdayan bir kılıçtaydım, görmediğim yer kalmadı, en son buraya geldim işte, of ulan of! Seninki de birşey mi kardeş, bir başlasam sabaha kadar bitiremem anlatacaklarımı, kimlerin vücuduna girip çıktım ben, nerelere gittim, of be, of be, sonunda gele gele buraya geldim.            Benimkiler de konuşmaya başladı, her tarafımdan laf yetiştirmeye başladı atomlarım elektrik direğine.            Susun be! Çok gürültü ediyorsunuz, gevezeler sizi!            Deniz kokusu bile gidecek burun bulamayınca benimkine doluştu durdu. Ay’ı bile umursamayan insanlar topluluğu arabalarına binip gitti. Meyhaneci sızmış sarhoşları dışarı çıkarıp kapattı kapıları. Ayağımı kaldırıp altına baktım, neyse ki yoktu böcek yine, koyacağım yeri dikkatle seçip temizledim, gündüzden kalma bir karıncayı kaldırımın dibine koydum, yeri iyice üfledikten sonra ayağımı, kıpırdatmamak üzere yerleştirdim.            Şimdi sessizlik işte, uzun süredir özlediğim ve sabırla kavuşmayı beklediğim sessizlik, insan çığlıklarından, bağırışlardan, gülüşlerden uzak, tek başıma bir sessizlik diyecektim ki…Devriyeler dolaşmaya başladı bozmak için sessiz asayişi. Yine de perde açılıyor yavaş yavaş işte, bir saat öncesinin sessiz aktörleri bağıra çağıra geliyor. Önce sokak lambalarının cızırtılı melodisi takıldı kulağıma. Bir-iki sevimli böcek sesi karıştı cızırtıya, bir de sivrisinek sesleri: tek suçları yaşamak için beslenmek zorunda olan zavallı sivrisinekler acılarını vızıldayarak anlatmaktaydılar, dünyanın en çok ezilerek ya da kimyasal olarak katledilen şanssız canlıları vızıldamaktan başka birşey yapamıyordu, insanlar anlamıyordu. Bir köpeğin çöpleri koklama sesi geldi, çağırdım, cebimdeki ekmeğin bir kısmını verdim, kalanını denize attım, balıklar da yesin! Dalgalar kendilerini kıyıya atıp durdu suda durmaktan bıkmışçasına, kimbilir nerelerden geldiler, soluk soluğa geliyordu kulağıma sesleri. Bir yengeçin iki kıskacını birbirine vurma sesi geldi, dalgaların değdiği taşların içinde oluşan boşlukların ıslık çalar gibi sesleri, bir martının gagasını açıp kapatmasının sesi: artık tüneğine iyice yerleşmiştir, artık rahatça uyuyabilir. Kendi nefesimin sesi, benim sesim, kalbimin atışı, soluk alışım rahatsız etti beni. İnsanlar neden durup dinlemiyordu bunları? Neden anlamak istemiyordu? Birkaç balıkçı teknesinin kulak tırmalayan patpatları geldi,  çekiç vurur gibi kafama, yine de kayboldu çiseleyen ve giderek ıslanan tüylerini taşıyamayan yağmur damlalarının hafif şıpırtısında, pat pat düşmeye başladılar sonra, fırtınaya tutulmuş kuşlar gibi, ölü kuşlar gibi, önümde.Bir devriye daha geçip bir an için bozdu asayişi, az ileride durdu, yağmur hızlandı, bütün oyuncular kaçtı. Kimliğimi sordular, sen kimsin? Doğru ya dedim, ben kimim, kimim ben? Ama siz kimsiniz? Biz neyiz?Attım kendimi denize, yüzdüm, yüzdüm, yüzdüm…                                                                                               Deniz Engin                                                                                                  97   ANKARA                                                                                                 990107 Alanya

Yorumunuzu Yazınız

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir