ÇOCUKLARDA PSİKOSOSYAL ÖZELLİKLER

ÇOCUKLARDA PSİKOSOSYAL ÖZELLİKLER

Okul çağındaki çocukların bu döneme dikkat, çocuk cinsiyet ve cinsellikle ilgili kavramlardan uzaklaşır. Çocuk, kendi cinsiyetinden olan ebeveyniyle özdeşleşir ve onunla iletişimi güçlendirir, cinsiyetine ilişkin sosyal rolleri öğrenmeye, geliştirmeye çalışır.

Gizil Dönem adı verilen bu dönemin haz organı yoktur.

Dönemin başlarında çocukta bir değişim gözlenir; çocuk karar verme güçlük yaşamaya başlar, düşünceleri seçenekler arasında gidip gelir. Her şeye kolayca motive olabilir, hemen heveslenir ancak hevesi çabuk geçer.

Çocuğun bu dönemde yaşadığı çatışma başarılı (çalışkan) olmayla aşağılık ve yetersizlik duyguları arasındadır. Çocuk bu yaşlarda sürekli etkinlikler yapar, bir şeyler denemek ve üretmek için çabalar, başladığı bir işi bitirmenin keyfine varır. Başarılı olmak, öğrendikleriyle, yaptıklarıyla beğenilmek onun için çok önemlidir, çabalarıyla başarılarının görülmesini ve desteklenmesini bekler. Anne baba ve öğretmeni tarafından verilecek destek, kendine güvenini, özsaygısını artırır. Sonucunda “ben başarılıyım, yapabiliyorum” hissini yaşar ve giderek daha çok çalışır, çabalar, daha başarılı olur. Böylece çalışmaktan ve başarmaktan zevk alan bir kişilik geliştirir.

Buna karşın çabaları desteklenmeyen, yaptıklarıyla ailesinden ve öğretmeninden beğeni alamayan, çabalarına karşı çıkılan veya başarısızlıkları yüzüne vurulan çocuk, yaptıklarının değersiz olduğuna inanır, kendini yetersiz görür ve aşağılık duygusuna kapılır. Bu da onun kendine güvenini yitirmesine, mutsuz olmasına, motivasyonunun daha da düşmesine neden olur. Bu durumda, başarısızlığı kaçınılmaz bir kader gibi görebilir ve çabalamaktan vazgeçebilir. Anne babanın, çocuğun kapasitesine göre yüksek beklentiler içinde olması da onun üzerinde yoğun bir baskı hissetmesine ve başarıya ulaşmak için yeni denemeler yapmaktan çekinmesine sebep olabilir. Kısacası bu yaşlarda gördüğü tepkilerden kolaylıkla etkilenip Kendisini başarılı ya da beceriksiz hissedebilen çocuğun bu çatışmayı aşması, ailesinin, öğretmeninin tutumlarına ve okul yaşantılarına bağlıdır.

6 yaşından sonra karşısındaki kişilerin duygularına karşı daha hassas olan çocuk, kendinden beklenenleri yerine getirme konusunda duyarlıdır, özellikle yakın çevresini hayal kırıklığına uğratmak istemez. Ancak yapması istenen şeyin ona söyleniş biçimi önemlidir. Aile içimde yapılanları, olan biteni izler, yaşanan gerginliklerden etkilenir, kendisine göre yorumlar yapar ve son derece kötü sonuçlar çıkarabilir. Örneğin anne babasının basit bir tartışmasının dahi boşanmayla sonuçlanabileceğini düşünüp korkabilir. Böyle durumlarda kendini suçlar, olanlara kendi davranışlarının sebep olduğunu düşünür ve kaygı duyabilir.

Bu dönemde çocuğun okuma, yazma, matematik öğrenmesinin yanında oyun becerilerini geliştirmesi de önemlidir. Gerekli oyun becerilerini kazanması, onun yeterlilik duygusunu pekiştirmesinin yanında arkadaşlarının onu değerlendirmesini de etkiler; özellikle erkek çocuklarda iyi koşan, iyi top oynayan, hareket becerilerini gösteren çocuklar, arkadaşları arasında daha çok kabul görür.

Okula başlama, çocuklarda sorumluluk alma, sosyalleşme yönlerinin daha da gelişmesine katkı yapar. Öğretmen ve arkadaşlar ile kurulan iletişim, onlarla birlikte yapılanlar buna aracılık eder. Başkalarının onayını almayı önemseyen çocuk, arkadaşlarına ailesi ve öğretmeninden daha çok önem verir. Bu gelişmeyle birlikte bireysel faaliyetler ile oyunların yerini grupla birlikte yapılanları alır ve çocuklar, birlikte çalışmaktan, birbirlerine yardım etmekten zevk duyarlar. Arkadaşlarıyla birlikte oldukça, paylaşmanın gereğini daha iyi kavrar, yarışmanın tadına varır, grup bilinci edinirler. Bundan sonra yalnız başına kalma, çocuğa sıkıcı gelir ve arkadaşsız oyun önemini yitirir. Evde ve diğer yerlerde yalnız başına oynama, yerini grupla oynamaya bırakır.

Çocuk, bu dönemde arkadaş seçiminde eskiye nazaran daha titiz davranır. Neşeli olma, iyi ve arkadaşça davranma, ilgi ve zevklerin benzer olması, yakın oturmak, birlikte hoş zaman geçirme, bu seçimde çocuğun önem verdiği durumlardır. Çok iyi anlaştığı ve sürekli beraber olduğu bir iki arkadaşı olabilir, sevmediği, rakip olarak nitelendirdiği arkadaşları da vardır.

Arkadaşlar arasında sırdaş olmak önemlidir, ancak çocukların çok iyi sır sakladıkları söylenemez. Arkadaşlarının düşüncelerini çok önemserler, birbirleri için kararlar verirler ama bu kararları çabuk unuturlar ya da bir anda kararlarından vazgeçebilirler. Yaşıtlarının düşüncelerini paylaşırken daha büyük çocukların düşüncelerine karşı çıkarlar. Buna karşın sık sık kavga ederler, birbirlerini sürekli eleştirirler hatta saldırgan davranışlarda bulunabilirler. Kendilerine söylenen olumsuz sözlerden, alaylardan hoşlanmaz, bunu yapanlara darılır ama onlardan kopamaz ve barışmak için her şeyi yaparlar.

6–7 yaşından itibaren kendi cinsiyetlerinden olan arkadaşlarıyla oynamaktan daha çok zevk alan çocukların diğer cinsiyetteki arkadaşlarıyla aralarında bir gerginlik ve rekabet oluşmaya başlar. Kızlar da erkekler de kendi aralarında karşı cinsiyetten olan arkadaşlarına cephe alabilir, onları incitici ve aşağılayıcı sözler söyleyebilirler. Kızlar erkekleri terbiyesiz, saygısız ve kaba bulurken erkeklerse kızları beceriksiz, alıngan ve çıtkırıldım olarak değerlendirir. İki cinsiyet arasındaki bu reddedişin altında kendi cinsiyetini kabullenme yatar.

Okula uyum ve başarı üzerinde arkadaşların büyük rolü olur; çocuklar iyi anlaşabiliyorlar ve arkadaşlıkları iyi gidiyorsa okulu da severler, tam tersine olumsuz bir şey olursa okula soğur, gitmek istemezler ya da gönülsüz giderler.

Hemen her çocuk, ilk tercih edilen arkadaş olmayı ister ve bu konuda kaygı duyar. Bu yüzden iki kişi çalışırken ya da oynarken üçüncü kişinin aralarına katılması her şeyi karıştırabilir. Çocuklar, bu devrede ahlaki gelişim yönünden kuralları kesin ve değişmez olarak algıladıkları için oyunlarda kuralların değiştirilmesini tepkiyle karşılarlar. Gruplarda lider olan çocukla bir yandan arkadaşlığını sürdürmek isterken bir yandan da ona karşı tavır alabilir, onun koyduğu kurallara isyan edebilirler.

Arkadaşları tarafından reddedilmek, çocuğu yaralar, bu sürekli hale gelirse çeşitli davranış sorunları görülebilir. Araştırmalar okul yıllarında reddedilen çocukların benlik saygısının düşük olduğunu ya da kendi aralarında küçük gruplar oluşturarak anti sosyal davranışlar gösterdiğini ortaya koymuştur.

Arkadaşlarıyla olan ilişkileri çocukta işbirliği ve rekabet anlayışını da geliştirir. Böylece çocuk çeşitli kazanımlar edinir; kendisiyle diğer çocuklarda bulunan olumlu duygu, beceri ve özellikleri tanıma, keşfetme ve bunlardan yararlanma olanağı bulur. Bu sayede kendine güveni artar. Arkadaşlarını aynı zamanda kendini değerlendirme yolu olarak gören, onlara yetişmeye ya da onları geçmeye çalışan çocuk için rekabet, yapılması gerektiği halde yorucu veya can sıkıcı olduğundan çocuğun yapmak istemediği etkinliklerin yapılmasında heves artırıcı rol oynar. Arkadaşlarıyla rekabete girme ve başarılı olma, özellikle kardeş ilişkilerinde kendini yetersiz gören veya anne babasının yanlış tutumları sonucunda kendine güveni düşen çocukların bir şeyler yapabildiğini görüp kendine güven duyabilmesi noktasında iyi sonuçlar verir.

Ancak çocuk, üstünlüğünü herkese kabul ettirmek için kendini parçalıyorsa ve bunu başarana kadar beceriksizlik duygularına kapılıyorsa, başarısız olduğunda kendini yiyip bitiriyorsa, her zaman kazananın kendisi olması gerektiğine inanıyorsa ya da rakiplerinin yenilgisi karşısında sevinç duyuyorsa rekabet zarar verici bir boyuta ulaşmıştır.

Bu dönemde çocuğun hayatında başta gelen kişilerden biri de öğretmenidir, ondan destek görmek, övgü almak, onun beğenisini kazanmak çocuk için çok önemlidir, bunlar çocuğa güven verir, başarısını artırır. Çocuk bu beğeniyi kaybetmemek ve onu mutlu edebilmek amacıyla elinden geleni yapmaya çalışır, kurallara uymaya, beklentileri yerine getirmeye özen gösterir.

Birinci sınıf öğrencisi Barış, akşam evde babasına okulda öğrendiklerini anlatıyordu:
“Bugün öğretmen derste hep atlardan söz etti ama “dedi. “Hala bir türlü anlayamadım, atın ne olduğunu…”
Babası neden anlayamadığını sorunca Barış, öğretmeninin söylediklerini aynen yineledi:
“Atın yavrusuna “tay”, dişisine “kısrak”, erkeğine “aygır” derlermiş “dedi.
Babası, onun bu sıralamasını hiç de yadırgamadı:
“Peki, bunda anlaşılmayacak ne var oğlum?” dedi.
Barış, okulda öğretmenine sorup yanıt alamadığı sorusunu, bu kez babasına sordu:
“İyi de, baba “dedi.”Atın adı ne zaman at oluyor?”.

Yorumunuzu Yazınız

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir